İçinde bulunduğumuz durum mâlum ülkece. 
İstiklal Savaşı sonrasının en ağır saldırılarıyla karşı karşıyayız milletçe. 
Karşımızda mertçe savaşan bir düşman yok. Daha doğrusu asıl hainleri görmüyoruz cephede. Perde arkası oynuyorlar, kurma kolu ellerinde bulunan kuklaları salıyorlar üzerimize. 
Onlar maskelerini çıkarmasa da biz biliyoruz, tanıyoruz arkadaki yüzü. 
Nasıl ki, geçmişte dize getirdiysek onları, bugünde diz çöktürüp selam durduracağız Türkiye’mize.. 
Ama ondan önce bize düşen görev var.
Tam da bu noktada Başkent gazetecisi hemşehrimiz Sadullah Özcan’ın aktardığı ibretlik hikâyeyi siz okuyucularıma aktarmak istiyorum.
Lütfen sakin, dingin şekilde okuyun:
***
Bir gün altı insanın yolu bir yerde kesişti. 
Birbirlerini daha önceden tanımıyorlardı. İlk defa ve mecburen bir arada olmaları gerekiyordu. 
Tehlikeli bir yolculuğun hiç beklenmedik durağında durmuşlardı. Bindikleri araç arızalanmış, yolda kalmışlardı. 
Soğuk ve karanlıktı. 
Hepsi bir ateşin etrafında toplanmış, ısınmaya ve gecenin karanlığını dağıtmaya çalışıyorlardı. 
Ateşleri sönmek üzereydi. Alevler cılızlaştıkça karanlık derinleşti. 
Yüzlerine çarpan sıcaklık hızla azalmaya başladı. 
Herkesi yalnızlaştıran ve çaresizleştiren karanlığı ve soğuğu daha derinden hissetmeye başladılar. 
Ateşe yeni odun atmak gerekiyordu.  Odunları yok değildi. Her birinin elinde birer odun vardı.
...
Halkanın en başında oturmakta olan kadın, elindeki odunu arkasına saklamıştı. Ateşin etrafındaki adamlardan birinin zenci olduğunu fark etmişti. Bir zenci için feda edecek bir şeyi yoktu. 
...
Kadının yanındaki adam  herkesin yüzüne baktı. Kendi milletinden kimse yoktu, ateşe atacağı odun başkalarını ısıtacak olduğuna göre soğukta kalsa daha iyiydi. Elindeki odunu sıkıca kav-rayıp tuttu.
...
Hemen onun yanında zengince bir adam oturuyordu. Bir eli yağda bir eli balda yaşamıştı şimdiye dek. "Sıradan" insanların arasına sığınmak zorunda oluşuna lânetler okuyordu. Sahip olduğu malı mülkü aklına geldi; kimseyle bir şey paylaşmamıştı şimdiye dek. Hep kazanan olmuştu. Şimdi elindeki tek serveti odunu neden bu miskin insanlar için harcamalıydı ki? Ateşe atmadı elindekini.
... 
Onun yanındaki yoksul adam, ceketini bir hırsıza kaptırmıştı. Nefretle yanındaki iyi giyimli zengine baktı, emeğini sömürüp hakkını vermeyen bencil bir zengin için neden bir odunu feda etsindi ki?
...
Zenci olan ise nefret duygularıyla doluydu tüm beyazlara karşı. Elindeki sopa kendini başkalarından koruyacak tek silahtı. Onu ateşe atıp yakamazdı.
...
Halkanın sonundaki adam ise şimdiye kadar hiç karşılıksız vermemişti. Ancak bir şey aldığında vermeyi öğretmişti ona anne ve babası. Oyunun kuralı böyleydi. Ateşe atmadı elindeki odunu.
...
Ertesi gün küllenmiş bir ateşin etrafında donarak ölmüş altı insan cesedi bulundu. Her birinin donmuş ellerinde sıkı sıkıya tutulmuş altı tane de ateşe atılmamış odun vardı!.
***
SEN DAHA NEYİ BEKLİYORSUN!
Kardeşlerim; 
Irak'a bakın. Afganistan'a bakın.
Libya'ya.. Tunus'a.. Suriye'ye bakın..
Hepsini çeşit çeşit bahaneler üreterek birer birer iç savaşa sürüklediler. 
Ölenlerin sayısını bilen yok. Evinden, barkından olanların sayıları milyonlarla ifade ediliyor. 
Ortadoğuyu köleleştirip bütün zenginliklerine çöktüler. 
Tıpkı bizlerin 80 öncesinde yaşadığı gibi..
Milliyetçisini Muhafazakarına, Solcusunu İslamcısına düşman ettiler. 
Kutsal coğrafyanın insanları birbirleriyle uğraşıp kanlarını dökerken, emperyalist güçler pusuda bekleyen sırtlanlar gibi vatanlarına çöktüler, ne vatan kaldı, ne millet.
Türkiye üzerine oynanan oyun Irak'tan, Suriye'den farklı değil.
Önce PKK, sonra FETÖ ile üzerimize geldiler. DEAŞ'ı da saldılar. Her türlü kirli oyuna başvurdular ama, başarılı olamadılar. 
Şimdi yeni bir oyun peşindeler. Sinsi planı devreye soktular. Farklılıklarımız üzerinden birbirimize düşürmek istiyorlar bizi. 
Kardeşlerim, 
Yukarıda size ibretlik bir olay aktardım. Bundan ders çıkartarak, farklılıklarımızı zenginlik görmeliyiz. 
İstiklal Savaşını hepbirlikte kazandık biz.
Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Alevisi ve Romanıyla.. Hepbirlikte aynı cephede savaştık, vatanımızı koruduk. 
Bugünde benzeri bir savaştayız. 
Bir, beraber, birlikte olduğumuz sürece AB/D ve taşeronlarının gücü ne olursa olsun, emellerine asla ulaşamayacaklar. 
16 OCAK 2017