Devletler de ailelere benzer.

Gerek yönetim anlamında, gerek ekonomik anlamda.

Ebeveynlerin aile içinde disiplin ile özgürlükler arasında sağlıklı dengeyi kuramaması halinde çocukların hızla kendilerinden uzaklaşıp, özgüveni eksik, ürkek ve korkak bireyler olarak topluma karışacağı açıktır.

Ekonomik anlamda da aile bireyleri sınırsız harcamaya yönelip en basit kuralı bile unutur, ayağını yorganına göre uzatmaz ve geleceği düşünmezse bir gün icralık olunacağı kuvvetle muhtemeldir.

Bugünün ailelerinin işi zor.

Çünkü X,Y,Z kuşaklarının harmanladığı bir zaman diliminden geçiyoruz..

Geçiş süreçleri hep sancılıdır.

Ve ekonomik açıdan da sınırların dünya çapında ortadan kalktığı, sınırsız ihtiyaçlar arasında sürekli tüketimin pompalandığı, her şeyin cazip gösterildiği dayanılması zor bir dönemi yaşıyoruz.

7-8 bin lira ile piyasaya çıkan telefonlara ağzımızın suyu akar gibi bakar olduk farkında mısınız?..

Az ile yetinmeyi unuttuk.

Tutumlu olmayı unuttuk.

Gösterişe merak saldık.

Çok tehlikeli bir kelimedir “daha.”

“Daha daha” diye diye önce birey, sonra aile ve sonra da devletler ipin ucunu kaçırır.

Türkiye’de son bir ayda yaşanan ekonomik oyunun elbet siyasi, spekülatif, Türkiye’yi darboğaza sokucu yönleri, off-shore’culardan tutun, parayla oynayan bilumum şebekeye ve Trump’a, yurt dışına yaklaşık bir yıldır usul usul para akıtan/kaçıranlara kadar pek çok aktörü vardır.

Doğru!.. Hemfikiriz!..

Hep beraber birlik olmalıyız!..

Para imparatorlarına karşı Liramızın yanında olmalıyız… Ki olması gereken de budur, hep de böyle durulmalıdır.

Ama eğri otursak da doğru konuşmamız gerek.

İğneyi başkasına çuvaldızı kendimize batırmamız gerek.

İktisatçı değiliz, sevmeyiz de, o yüzden pek para bilimine ve oyunlarına ilgimiz yoktur.

Ama ne kadar bankacı üst düzey arkadaşımız varsa, hepsi bir yıldır aynı tehlikenin sinyallerini veriyor ve hepsi ortak düşüncede buluşuyordu: “Bu gidiş hayra alamet değil.”

Bizim görmediğimiz pek çok şey demek ki işin uzmanları ve paranın içindekiler tarafından biliniyor ve öngörülebiliyordu.

Peki biz ne yapıyorduk o sıralar?..

Yukarıda dedik ya, devletler de ailelere benzer.

Aileler tüketim kıskacına düşmüşken devlet baba da harcamalar yönünden pek de mantıklı bir görüntü çizmiyordu. Dağıta dağıta, harcaya harcaya, geleceği unuta unuta bugünlere geldik, sadece dolara ve Trump’a kızmayalım, kendimize de kızalım, aynaya bakalım, hesapsız gittik.

Aile hesapsız giderse ekonomisi alabora olur.

Devlet hesapsız giderse cayır cayır yanarız.

Haliyle…

Ekonomistlerin aylardır ve hatta yıllardır dikkat çektiği “tehlike” sinyallerinin gerçeğe dönüşmesiyle şimdi bu noktadayız.

Aşar mıyız?..

Elbette aşarız. Güçlü ve büyük bir ülkeyiz, ekonomik göstergelere parmak sokulup işin dış odaklı siyasi başka hesaplarla yol değiştirmesi halinde mücadele etmesini de biliriz.

Ancak bu işin sadece ekonomik yönü yok, yargıdan tutun özgürlüklere, bilime, üniversitelere, eğitime kadar her şeyle girift ilişkisi var… Her şeye bakmamız her şeyde aklımızı başımıza almamız, liyakate değer vererek işi bilenlere işi vermemiz gerek.

Her darboğazda veya her sıkıntıya düştüğümüzde değil, her daim tutumlu olmalıyız.

Her zaman  yerli malına destek olmalıyız.

Hiçbir zaman yabancı marka ve yabancı para birimine sevdalanmamalıyız.

İhtiyaçlarımızı makul, mantıklı ve ölçülü şekilde gidermeliyiz.

Sorunlar giderilince bodoslama gidip, her şeyi unutup eski hatalara düşmek yerine artık ve sürekli doğru, olması gereken, makul neyse o rotayı takip etmeli ve bunu ilke haline getirmeliyiz.

Amerika ile de mücadele ediyoruz ama Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Kapat üsleri, bırak mültecileri Batı’ya yeterli. Al sana en sert, etkili ve basit tavır!

İktisat ve ekonominin kuralları belli. Kuraldan sapmazsan doğru yoldasın demek..

Kuraldan sapar, harcamanın dozunu aşarsan bir yere kadar gidebilirsin.

Bakınız Gazi Mustafa Kemal Atatürk de diyor:

“Bir ulus, varlığı ve hakları için tüm gücüyle, tüm düşünsel ve maddi güçleriyle ilgilenmezse, bir ulus kendi gücüne dayanarak varlığını ve bağımsızlığını sağlamazsa, şunun bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz. Bireyler düşünür olmadıkça, topluluklar istenilen yöne, herkesçe iyi veya kötü yönlere sürüklenebilir. Kendini kurtarabilmesi için her kişinin geleceği ile ilgilenmesi gerekir.” 

Başka söze ne hacet?!..