Bu bir 'ağaç protestosu' değil. AVM isyanı hiç değil. Bu ülkede sık sık sokaklar, meydanlar nahoş görüntülere sahne olur. 1 Mayıs'ta Taksim'e çıkmak isteyen sendikaların polisle çatışması gibi. Veya Emek Sineması'nın yıkılmasını protesto eden göstericilerin güvenlik güçleriyle karşı karşıya gelmesi gibi.
Ya da Silivri'de mahkemenin kararını engellemek için jandarma barikatını dağıtan İşçi Partililer gibi. Ankara'da Cumhuriyet Bayramı'nı Ulus'ta kutlamakta ısrar eden CHP milletvekillerini emniyet birimlerinin biber gazıyla engellemesi gibi. Hoş olmayan görüntüler o kadar çok ki. Örnekleri artırmak mümkün.
Taksim'de başlayan ve dalga dalga yayılan 'son olaylar' onlara benzemiyor. Bu başka bir şey. Adını koymak zor. Bana 90'lı yıllarda Bosna'da kimyasal silah kullanıldığı haberlerinin kulaktan kulağa fısıldanması sonucu Taksim ve Ankara'nın karıştığı olayları hatırlattı. Değişik tonda muhafazakâr gruplar meydanlara koştu.
Bugünün sosyal medyası gibi o günün de bazı medya organları canlı yayına geçti. Bakanlardan kimyasal silahı doğrulayan açıklama yapanlar oldu. Toplumda Bosna duyarlılığı çok yüksekti. İyi niyetle kendini sokağa atanlar çoğunluktaydı. Ama aralarında 'başka hesabı' olanlar da vardı. İstanbul ve Ankara'da olaylar çığırından çıktı. Taşkınlık sınırı aşıldı.
Göstericiler ellerinde bayraklarla Sırbistan'ın yanı sıra ABD, Rusya gibi ülkelerin büyükelçiliklerine dayandı. Bahçe duvarlarından içeri atlayanlar oldu. Allah'tan çok sürmedi, muhafazakâr kesim 'oyunun' farkına vardı. On binlerce insan evlerine geri döndü. Hedef Bosna falan değildi. Siyaset sahnesine daha güçlü çıkmaya hazırlanan muhafazakâr kitlelerin üzerinde psikolojik harbin provası yapılıyordu.
'Kimyasal silah kullanıldı' açıklamasını yapan bakan, 'psikolojik savaş' biriminin de sorumlusuydu. O yayınları yapan medya organları da aynı şekilde.
Son olaylar bana 90'lı yıllardaki Bosna tezgâhını hatırlattı. Yine ortalık manipülatif haberler ve akla ziyan fısıltılar dolu. O günden bugüne 'organize işler' tezgâhlayan, 'oyun kuran', 'operasyon yapan' derin devlet geriledi. Ancak bittiğini söylemek zor. Belki daha da profesyonelleşti. Kim bilir, eskisi gibi kendini ele veren basit tuzaklar yerine daha 'kusursuz oyunlar' peşinde.
Son olay Gezi Parkı'nda ağaç protestosu olarak başladı. Ama orada kalmadı. Bambaşka bir noktaya tırmandı. Hükümet, süreci iyi yönetemedi. Başlangıçta işi ciddiye almadı. Olayları yatıştırmak ilk gün daha kolaydı. Sonra zorlaştı. Olaylar giderek kontrolden çıktı. Polisin zor kullanması, kalabalıkları biber gazıyla durdurmaya çalışması yangını büyüttü.
Olayın bir 'toplumsal muhalefet' boyutu var kuşkusuz. AK Parti 10 yıldır iktidarda. Karşısında marjinal grupların da bulunduğu öfkeli bir muhalefet bloku oluşturdu. Süreci sağlıklı yönetememesinin sonucu olarak en sağdan en sola karşısındaki muhalefeti birleştirmeyi başardı. Sokaklardasağcı da var solcu da...
İki üç gündür yaşananlar 'toplumsal muhalefet' ile açıklanamaz. Başka boyutları var. Sahnede olayları yönlendiren 'aktörler' olduğu muhakkak. Protestonun sebebi ortadan kalktı. Mahkeme, Gezi Parkı'nda yürütmeyi durdurdu. Belli ki göstericilerin hedefleri ne Gezi Parkı, ne Taksim, ne ağaç ne de AVM... Sokakları ısıtarak, meydanları yakarak 'iktidara' belki zarar verilebilir ama asla 'iktidar olunmaz'. Bu topraklar sokaktakilerin değil perde gerisindekilerin kazandığı olaylarla dolu.
Son olayların nerede nasıl duracağı belli değil. Üç gün boyunca yaşananlar bile herkesin alacağı dersle dolu.