Bizim sülale. Bizim köy. Bizim millet. Bizim makamımız. Bizim dinimiz, mezhebimiz. Bizim meslek. Bizim okul. Ecdadımız. Paramız. Malımız. Binalarımız. Arabalarımız. Bizim parti. Bizim dernek, bizim ihvan…

Bizim iktidarımız.

Ben devletim” diyor paçozun biri, adab-ı muaşerete aykırı davranma imtiyazına sahip olduğunu anlatmak için.

Devletsen, insan gibi de davranabilirsin, sığır gibi davranmana gerek yok.

Küçümsüyor.

Küçümse. Nereye kadar yükseldiysen ne kadar mala mülke sahip olduysan, ne kadar muktedir olduysan… Vakti geldiğinde seni de aynı ona yaptıkları gibi kabre koyup üstüne kürekle toprak atacaklar.

Ölümün her şeyi eşitlemesi güzel bir şey.

Ekabirin üstünde de çirkin durur kibir, garip gurebanın üstünde de.

(Yine de garip gurebada hafif doz bir çalım sevimlidir.)

Bir taraftan da komiktir. Etten kemikten ve yağdan müteşekkil bir adam, kasım kasım kasılıyor. Avurtları, gıdısı balon gibi şişmiş. ‘Ben’ derken ağzından bir ben daha çıkıyor.

Bu anlattığım balık etinde ya da göbeklice bir zatın kibri.

Zayıf, neresine yediği belli olmayan tiplerin kibirli halleri daha komik.

Onlar da avurtlarını, gıdılarını, vücutlarının daha aşağıdaki bölgelerini şişirmeye uğraşırlar.

Şişmez.

Sadece belleri geri doğru çıkar, biraz da kamburlaşırlar.

Pis pis de kokar kibir.

Amaan, uzak olsun, Ramazan mübarek günde!

Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim yenilgisini kısmen kibre bağlamış.

Doğrudur.

Eskiden yoktu bu kadar.

Azar azar, üzüm üzüme baka baka karardı ve ortalığı sardı.

Külliye’de, bakanlıklarda, parti teşkilatlarında, mahalle aralarında, bazıları ‘Reis’le irtibat iddiasında, ali kıran baş kesen, cehaletin dibinde, ukalalığın zirvesinde milyonlarca tip.

Milyon yoktur da… Gürültüsü milyondan çok.

Bulundukları muhite ayar veriyorlar, racon kesiyorlar, Allahu Teala hepsini hizaya getirsin.

Bunlar, bu dönemin eseri.

Eser siyaseti”nin bir uzantısı.

Doğrudur, kibrin, ekabirin son seçim mağlubiyetinde etkisi çoktur.

Önceki gün, ‘külliye’nin civarında o tiplerden biri daha racon kesmiş.

“Muhalefetin tüm aktörlerinin ve daha çarpıcısı iktidar içinde yer aldığı kabul edilen ve neo liberal zehirle zihin dünyalarını batıcılığa teslim etmişlerin Van olayında aldıkları tutumların kaydedildiğini de herkes fark eder.”

Kaydediliyormuş!

Kimi paylıyor Uçum sizce?

Ak Parti’nin genel başkan yardımcısı Hayati Yazıcı’yı paylıyor.

Ne diye?

Van’daki kritik hukuk menşeli seçim provokasyonunun YSK tarafından yatıştırılmasını olumlu buldu diye.

“Van ilimizdeki belediye başkanı seçimi ile ilgili 1 Nisan günü zuhur eden cinnet hali durumunu, YSK verdiği isabetli kararla sonlandırdı” dedi diye.

Cinnet hali durumunun sonlandırılmasından kim memnun olmaz?

Benim kesin cevabım: Bölücüler memnun olmaz.

Kim bölücü?

Kürtlerle Türklerin ve diğer unsurların bir arada, özgür ve medeni bir şekilde yaşaması fikrinden hoşlanmayanlar, bu sebeple ikide bir maraza çıkaranlar.

Ayrıca, Hayati Bey neo-liberal falan değildir.

Sadece, hukuk nosyonu Mehmet Uçum’unkinden ziyade gelişmiş medeni bir insandır.

Ak Parti’nin ve lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu seçimin sonuçlarını nasıl değerlendireceği ve seçimden sonra nasıl bir siyasi tutuma yöneleceği herkes açısından önemli.

Bir ihtimal, daha demokrat, daha hakkaniyetli, daha özgürlükçü…

Ya da tam tersi.

İki tutumun Türkiye’yi götüreceği istikamet ayrı.

Birinde kutuplaşırsın. Ülkenin bir yarısı öteki yarısına diş biler.

Birinde yatışırsın, ülkenle, insanlarınla barışık olursun.

Böyle bir aşamada, böyle bir eşikte, Uçum, sanki Hayati Yazıcı’ya değil de devlet ağzıyla, yani devlet kisvesine bürünerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ayar vermeye (hadi dozu düşüreyim) teşebbüs ediyor!

Tekebbür çıtası bu kadar yükselmiş!