Aşağıdaki satırları okuyunca belki de kızacaksınız bana.
Kiminizin yüreği sızlayacak, kiminiz kendi başınızdan geçen bir olayı anımsayacak "ah keşke" diyeceksiniz. 
Yaşanmış bir hikaye aktaracağım.
Hepimizin alması gereken bir ders olan hemde..
Haydi gelin sakin sakin okuyalım..
***
Hızlı bir çalışma temposunun ardından saatin beş olduğunu kat nöbetini devretmeye gelen hemşire arkadaşlar sayesinde farketmiştik. Çocuk servisleri hastanelerin en yoğun ve gürültülü olan servisleridir.
Günün yoğunluğu geçmiş, servis sessiz bir hal almıştı. 
Akşam tedavilerini henüz bitirmiş ofiste çay içmeye gitme telaşındaydım.
"Günün ilk çayını içme fırsatını yakaladım" diye kendi kendime düşünüyordum. 
Kep dağılmış saç baş karışmış yorgun bitkin bir haldeydim tedavi odasından çıktığımda. 
Aynada kendimi tanıyamadım.
Ofise geldiğimde hemşire odasının telefonu çalıyordu.
Oturduğum yerden büyük bir güçlükle ayağa kalktım ve telefona gittim. 
Karşıdaki ses acilde trafik yaralılarının olduğunu, içlerinde çocukların da bulunduğunu, damar bulamadıklarından dolayı acile yardıma gelmemi söylüyordu. 
Tüm yorgunluğumu unutmuş hızla acil servisine yönelmiştim ki diğer telefonda nöbetçi hekimin nöbetçi beyin cerrahı hekimiyle gelip gelmeme konusundaki tartışmasını duydum. 
Nöbetçi hekimin sesi ortalığı çınlatıyordu:
- Ne yapalım? Bırakalım ölsün mü bu insanlar? Gelmek zorundasınız!
- ...
- Gittiğiniz davet beni ilgilendirmez! Nöbet değiştirseydiniz çok önemli bir davetti madem.
-....
- Siz Hipokrat yemini etmediniz mi?
***
Konuşma böyle sürüp giderken gelen asansöre binerek koşarak acil servisine gittim. 
Her yer kan revan içinde, ağlayan koşuşturan yakınını bulmaya çalışan bir yığın insan vardı. 
Bu kalabalıkta sağlıklı bir iş nasıl yapılırdı bilmiyordum ama her kez elinden geleni yapma, birilerine bakma gayretini gösteriyordu. 
Acil serviste yatak kalmamış sedyelere insanlar yatırılıp ilk müdahale yapılıncaya kadar bekletiliyor, yetersiz kalan personel yerine hastaları yukarı sevk edilen servise aileleri çıkartıyordu.
Onca kazazede içinde başında kimsesi olmayan ama durumu da oldukça ağır 15-17 yaş arası bir genç vardı. Gerekli müdahalesi yapılmış fakat sevk edildiği beyin cerrahi hekimi henüz görev yerine gelmediği için orada bekletiliyordu. Kendime ait serum ve tedavileri uyguladıktan sonra o çocuğun başına giderek ilgilenmeye çalıştım. Şuuru yerindeydi.
Konuştuklarımı anlıyor fakat cevap veremiyordu. 
Son anlarını yaşadığını görüyor ve yalnız olduğu için korkunç derecede üzülüyordum. Onu orada yalnız bırakamıyordum. 
Zaten ben onunla ilgilenirken acil servis boşalmış, tüm hastalar gerekli servislere dağıtılmıştı.
Ellerimi sımsıkı tutuyordu," bırakma" dercesine gözlerinden yaşlar süzüldükçe kendimi ben de tutamaz hale gelmiştim, eğildim yanaklarından öptüm. 
"Bırakmayacağım seni sakin ol, Üzülme sakın" diyordum hiç tanımadığım, daha önce hiç görmediğim bu insana anlatılmaz bir yakınlık hissediyor, sanki onun acısının aynısını çekiyordum. 
Çok acı çekiyordu hem yalnızlığından hem de geçirmiş olduğu beyin travmasından. Ne kadar süre daha onunla kaldığımı hatırlamıyorum. 
Avucumu bırakmasıyla kendime geldim. 
O artık aramızda değildi, bu dünyayı terk etmişti ve ben gelmeyen doktoru suçluyor içimden lanetler yağdırıyordum.
***
Derken beyin cerrahı hekim gelmişti. 
Hastanın, daha doğrusu ex (ölmüş) gencin üzerindeki çarşafı almamı söyledi. 
Çarşafı kaldırdığımda doktorun hiç bir şey söyleme fırsatı olmadan yere düştüğünü gördüm.
Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Yemekli bir davetten gelmişti. 
Acaba çok mu sarhoştu ya da kalp krizimi geçiriyordu diye düşünürken diğer hekim arkadaşları olaya müdahale etmişlerdi bile. 
Ölen o gencecik insanin babasıydı bu doktor ve kendi evladının tedavisi için çok geç kalmıştı ne yazık ki. 
O kötü günde oğlunun acısıyla felç geçirmiş ve görevine yeniden dönememişti…
...
Bu güzel hafta sonunda böylesine acıklı yaşanmış bir olayı sizlerle paylaşarak belki de yüreklerinizin dağlanmasına neden oldum. 
Amacım bu değildi kesinlikle.
Sadece insan yaşamının herşeyden değerli olduğunu anımsatmak istedim.
Sağlıklı yaşamlar dileğiyle, mutlu hafta sonları..
....