Çocukluğumda ayakkabılarım eskimezdi…

Hayır.

Dikkatli kullandığımdan değil…

Tam aksine… top oynamama, yürürken küçük taşlara, yoldaki boş teneke kutularına vurmama rağmen yine de eskitemezdim.

Üstelik yaz kış giyerdim.

Öyle sağlamdı ki ayakkabılarım.

Markası mı?

Tabi ki Sümerbank…

Bayramlarda veya okullar açılacağı zaman Sümerbank’a gider, asla başka bir modeli olmayan tek tip siyah ayakkabılardan alırdı babam bana.

Bir numara büyük olmasına da özellikle dikkat ederdi.

Hep aynı ayakkabılardan alınsa da yine de severdim o ayakkabıları.

Ayaklarımı sıkana kadar giyerdim.

Tabanı delindiğinde Ayakkabıcılar Çarşısına (Kardeş Gazetesinin olduğu ara) götürür, altına pençe yaptırırdık.

Ayakkabı tamircileri o yılların kahramanıydı benim için.

Tamire götürdüğüm ayakkabıların yenilenmiş haline sevinçle bakar, birkaç gün ayakkabılarımın üstüne toz kondurmazdım.

Hangi ayakkabı tamircisinin dükkanına girsem, o küçücük dükkanlarında tamir edilmiş ayakkabılar, yapıştırıcılar, boya kokularının içinde, ağzında çivilerle, işlerini severek yapan adamlarla karşılaşırdım.

O insanlar yüzünden hiç eskimezdi ayakkabılarım…

Günümüzde insanlar ayakkabıları yırtıldığı zaman yenisini alıyor…

Koşu ayakkabısı ayrı yürüyüş ayakkabısı ayrı,

Gündelik kıyafet altına ayrı düğünlük kıyafet altına ayrı,

Yazlık ayrı kışlık ayrı…

Hepimiz çeşitli markaların, değişik modellerin cazibesine kapılarak farklı amaçlar için onlarca ayakkabı satın alıyoruz.

Aslında “eskimeyen ayakkabılar” bizim yaşam tarzımızı yansıtıyordu.

O zamanlar bu kadar kolay harcamıyorduk sahip olduklarımızı, değerlerimizi, inançlarımızı…

Bu kadar kolay eskitmiyorduk umutlarımızı, ümitlerimizi, hayallerimizi…

Hemen çıkarıp atmazdık dostluklarımızı, arkadaşlıklarımızı…

Korurduk, kollardık, tamir ederdik ilişkilerimizi…

Bugün ise hızla tüketiyoruz elimizdekilerini…

Çok fazla şeye sahip olduğumuzda çok mutlu olacağımızı sandık.

Ancak zamanla fark ettik ki sahip olduğumuz maddi değerler aslında gerçek mutluluğun anahtarı değilmiş.

Asıl mutluluk, ilişkilerimizde, dostluklarımızda, içsel huzurumuzda gizliymiş. Birlikte geçirilen zamanda,

Bir gülümsemede,

Samimi sohbetlerdeymiş gerçek mutluluğun kaynağı...

Oysa şimdi evimizi dolduran ama içimizi doldurmayan eşyalar arasında kaybolup gidiyoruz…