Geçen haftanın özeti: “Şehrimizin ilk sineması olan Zevk Sineması, 1945 yılında Türk filmlerinin kötü adamı Süheyl Eğriboz'un babası Necat Eğriboz tarafından kurulmuştu. Zamanla şehrimizin kültürel bir sembolü haline gelen Zevk Sineması, bizlere unutulmaz anılar bırakmıştı. Zevk Sineması’Recep, Nurettin ve Kudret Bölükoğlu kardeşler işletmeye başladıktan sonra tam yanına yazlık Meramses Sineması açılmıştı. Ardından yazlık Selçuk Sineması. Bir de genelde alt yazılı yabancı filmlerin oynatıldığı Şeker Fabrikası Sineması… Bugün tüm bu sinemaların kapıları kapanmış olsa da o anılar hafızalarımızda hiç solmadı.”

Meramses ve Selçuk yazlık sinemaları yaz gecelerimizin vazgeçilmeziydi…

Tahta panolara asılan film afişlerine, bir de fragman niyetine film görüntülerinin yer aldığı fotoğraflara bakarak hangi filme gideceğinize karar verirdik.

Gişeden biletimizi, sinemanın önündeki çerezcilerden kara veya çakır gündöndümüzü,

Eh bir de Yalı gazozunuzu alır,

Tahta sandalyelere oturup kimler gelmiş diye şöyle bir bakınırken film de başlardı…

Kaptırırdık kendimizi filmlere.

Oyuncularla birlikte biz de oynardık sanki.

Başrol oyuncusunun kazandığı sahnelerde alkış, kötü adamlarda ise yuhalamalar başlardı.

Yaz akşamlarının serinliğinde film seyretmenin keyfine doyum olmazdı…

Hafta sonları günde iki matine oynar, her matine kuyruk olurdu.

Filmler haftada bir, bazen iki-üç günde bir değişiyordu.

Çünkü iki günde bütün halk seyretmiş oluyordu.

Zevk Sineması sadece sinema olarak değil düğünler, konserler, okul gösterileri, tiyatro oyunları için de kapılarını açardı. (Mesela benim düğünüm Zevk Sinemasında olmuştu.)

Özellikle pazar günleri Zevk Sinemasının önünde Tommiks, Teksas, Zagor gibi resimli çizgi romanların bir çeşit pazarı kurulurdu.

O kitapları, üzerine belli bir uzaklıktan, 25 veya 50 kuruş gibi madeni paralar atarak almaya çalışırdınız.

Öyle ki para atmanın bile çeşitli yöntemleri ve ustaları vardı.

İstanbul” derdik bir atış türüne, bir diğer atış şekline de “Arnavut.”

Ustalaşmış olanlar iki üç atışta kitabı elinizden alıverirdi.

Böylelerine karşı önlem olarak da kitapların kapağına bolca ayakkabı cilası sürülür, kadifeyle de bir güzel parlatılırdı. Amaç, para üzerinde durmasın kaysın gitsin…

Balkondan hele locadan seyretmek biraz daha pahalı ama daha güzel olurdu.

Ve ışıklar söner, film başlamadan önce Kudret Ağabeyimizin sesinden, “pek yakında bu sinemada” oynayacak olan gelecek filmlerin tanıtımını izlerdik.

Son olarak Zevk sinemasının büfesini işletenlerin anılarına kulak verelim.

Aynur Tunçer: ”Yazlık Zevk Sinemasının 1957-1958 yıllarında büfesini ben işletirdim. En çok gazoz (15 kuruş) ve kabak çekirdeği (külahı 10 kuruş) satardık Zeki Müren filmleri çok iş yapardı.”

Ömür Gel: ”80'li yılların başında kışlık ve yazlık Zevk sinemalarının büfelerini çalıştırmıştım. Yardımcım Kayakçılı Rıfkı, Rahmetli Cihat makinistimizdi. Kışlık sinemadaki makina PREVOST, yazlık sinemadaki, ISKRA, Meramses sinemasındaki makine ise ERNEBAL’di. Rahmetli Kudret Bölükoğlu'nun benimle her karşılaştığında ‘Ömür Demiri Keser mi?’ sözü halen belleğimde…”

İrfan Ersoy:”85 yılına kadar sinemanın büfesini işletiyordum. Mahalle aralarında rahmetli Kudret Abimin o etkileyici sesiyle megafonla yaptığı reklamları unutamam. Megafonu da tuhafiyeci rahmetli Münir Abi arabaya takardı.”

Orhan Veli’nin dediği gibi; “Her şey birdenbire olmuştu…”

Birer birer yok oldu sinemalarımız.

Yerlerini beton binalar doldursa da anılarımızda bıraktığı boşluklar asla dolmadı…