Medya darbeye karşı asıl sınavını 15 Temmuz’da verdi. Darbeler tarihi açısından değerlendirirsek medya ilk kez dik bir duruş sergilemiş, birlik ve beraberliğe büyük katkı sunmuş ve milli iradeye sahip çıkarak milletimizin isteği doğrultusunda hareket etmiştir. O akşam darbenin başladığı saatlerde hemen hemen bütün medyanın darbe karşıtı olarak konumlanması ve darbe ile mücadele eden bir tarafta durması aslında Türk basınının ve Türk demokrasisinin ciddi anlamda bir kazanımı olarak bunu görmek gerekiyor.

> Türkiye üzerinde yurt dışından yapılan algı yönetimi ve psikolojik operasyonlar var. Günümüzde bunun adı “kamu diplomasisi”. Türkiye olarak bizim de bu diplomasiye karşılık verebilecek, cevap verebilecek hamleler yapmamız gerekiyor. Bu hamleler nelerdir? Bir kere yurt dışındaki basınla iyi ilişkiler geliştirmemiz gerekiyor. Lobiler kurmamız gerekiyor. Yurt dışında sözü dinlenen akil insanların bizim lehimize söz söylemesi gerekiyor. Aynı şekilde dünyada sözü dinlenecek gazeteciler, kanaat önderleri, entelektüeller yetiştirmemiz gerekiyor. Kültür, sanat, eğitim ve spor alanlarında yeni hamleler yapmamız gerekiyor.


FETÖ’nün ihanet ettiği 15 Temmuz gecesinde, Sabri Ünal kardeşimiz tankın birinin önüne dikiliyor ve tank üzerinden geçiyor. Kalkıyor diğer tankın da önüne geçiyor. Onun da altında kalıyor. Metin Doğan, tankın önüne boylamasına yatıyor. Yine bir başka arkadaşımız Ankara’da elinde bayrak ile 5-6 tane tankın önüne dikiliyor. Yine Boğaz Köprüsündeki o mücadeleyi biliyoruz. Külliyenin oradaki mücadeleyi biliyoruz. Bu mücadele aslında çok kahramanca bir mücadele… Bun anlamlı ve kahramanca mücadeleyi hiç kimse hafife alamaz ayrıca kimsenin de haddi değildir. Özellikle Batı medyası bunu yapmaya çalıştı ama istedikleri kadar manipülasyon yapsınlar gerçekleri kapatma imkanları yok.

> Batı medyasının bir bölümü aleyhimize propaganda yapmaya devam edecek gibi görünüyor. Çünkü ülkemiz üzerinde bir takım emelleri var bunların.  Türkiye’nin büyüyor ve güçleniyor olması bunları rahatsız ediyor. Türkiye’nin öncülük edebilecek bir ülke haline geliyor olması, bölgede bir istikrar adası olması, bütün Müslümanları Türki cumhuriyetlerin Balkanların Ortadoğu’nun Kafkasların yönünü Türkiye’ye doğru dönmesi tıpkı geçmişte olduğu gibi köklü bir medeniyetin temsilcisi olan ülkemizin ve milletimizin şahlanması onların uykularını kaçırıyor. 

Röportaj
| Fatma Gülşen Koçak | YeniAkit | 

Sizi çok yönlü biri olarak tanıyoruz. Özellikle STK konusunda yaptığınız çalışmalarla tanıyoruz. Ancak asıl uzmanlık alanınız medya ve iletişim. Bu nedenle ilk sorumuz basınla ilgili olacak. Türkiye’de darbeler tarihinde basının rolü ne olmuştur?

Bu konu Türkiye’nin siyasal tarihi açısından önemli bir konu olarak karşımıza çıkar.  Türkiye dünyanın çok önemli noktasında yer alıyor bu anlamda da dünyanın süper güçleri olarak bilinen ülkelerin Türkiye üzerinde önemli emelleri var. Zaten bunu gizlemiyorlar ve açık açık Türkiye’nin aleyhine faaliyet gösteren terör örgütlerini destekliyorlar. Türkiye üzerine bir takım emelleri olan dış üçler Türkiye’nin siyasal hayatına zaman zaman müdahaleler gerçekleştirmiştir. Böyle müdahaleler gerçekleşirken, bunun en önemli ayaklarından birisi de maalesef medya olmuştur. Medya her darbe sürecinde mutlaka sürecin içinde tutulmaya çalışılmıştır. Zaten darbe dönemlerinde atılar manşetler ve yapılan haberler üzerinden psikolojik operasyonlar ve algı yönetimleri yapılmıştır.

Hemen hemen bütün darbelerde medyanın kullanılmaya çalışıldığını net bir şekilde görebiliyoruz. Ne zamana kadar bunun böyle olduğunu söylemek lazım, 15 Temmuz’a kadar. 15 Temmuz’a geldiğinizde Türkiye’de çok farklı bir atmosferin oluştuğunu görüyoruz. O akşam darbenin başladığı saatlerde hemen hemen bütün medyanın darbe karşıtı olarak konumlanması ve darbe ile mücadele eden bir tarafta durması aslında Türk basınının ve Türk demokrasisinin ciddi anlamda bir kazanımıdır.

15 Temmuzda basın nasıl bir sınav verdi?

Bence medya asıl sınavı 15 Temmuz’da verdi. Darbeler tarihi açısından değerlendirirsek medya dik bir duruş sergilemiş, birlik ve beraberliğe büyük katkı sunmuş ve Milli iradeye sahip çıkarak milletimizin isteği doğrultusunda hareket etmiştir. Bu durum geçmişe baktığımızda bizim çok alışık olduğumuz durum değil. Darbe dönemlerinde medyanın duruşu ile milletin duruşu arasında büyük farklılıklar olduğunu görüyoruz. Çok değil sadece yakın tarihimizde gerçekleşen 28 Şubat post-modern darbesinde medyanın önemli bir bölümünün anti-demokratik rolünü hatırlamamız yeterlidir. Gerçekten hem medya olarak hem de millet olarak kendi özgürlüğümüze sahip çıkma anlamında, milli iradeye sahip çıkma anlamında, bu topraklara sahip çıkma anlamında gururlanacağımız ve destansı bir mücadele verildi o akşam. Basında çalışan arkadaşlarımızdan da şehitler var. Yeni Şafak’ta çalışan Mustafa Cambaz şehit oldu. FETÖ’cü askerler tarafından medya kuruluşları basıldı. Özellikle ana akım medyamızın o akşamki duruşu ülkeyi ve milleti sahiplenişi, milletin isteği doğrultusunda karar verme anlamında baktığımızda ben medyanın darbe gecesinde gelecekte gurur duyacağı işlere imza attığını düşünüyorum.

Batı basınının Türkiye’yi ilgilendiren darbe haberlerindeki dilini nasıl yorumluyorsunuz?

Bugün dünyaya baktığınızda gerçekten Türkiye aleyhine büyük bir kampanya ile karşı karşıya kaldığımızı görüyoruz. Olumsuz bir kampanya var. Biz ne yaparsak yapalım ne kadar olumlu işler yaparsak yapalım sürekli aleyhimize dönük yayınlar yapılıyor. Mesela New York Times, destansı bir demokrasi mücadelesi veren, milletimizi ‘koyun’ diye nitelendirdi ve aşağılamaya kalktı. Bu olacak iş değil. Çin’de Tiananmen Meydanında bir kişi tanka karşı durdu diye yıllarca hafızalarda kaldı, her yerde bu örnek veriliyor. FETÖ’nün ihanet ettiği 15 Temmuz gecesinde, Sabri Ünal kardeşimiz tankın birinin önüne dikiliyor ve tank üzerinden geçiyor. Kalkıyor diğer tankın da önüne geçiyor. Onun da altında kalıyor. Metin Doğan, tankın önüne boylamasına yatıyor. Yine bir başka arkadaşımız Ankara’da elinde bayrak ile 5-6 tane tankın önüne dikiliyor. Yine Boğaz Köprüsündeki o mücadeleyi biliyoruz. Külliyenin oradaki mücadeleyi biliyoruz. Bu mücadele aslında çok kahramanca bir mücadele… Bun anlamlı ve kahramanca mücadeleyi hiç kimse hafife alamaz ayrıca kimsenin de haddi değildir. Özellikle Batı medyası bunu yapmaya çalıştı ama istedikleri kadar manipülasyon yapsınlar gerçekleri kapatma imkanları yok. Aleyhimizde propaganda yapmaya devam edecekler çünkü ülkemiz üzerinde bir takım emelleri var bunların.  Türkiye’nin büyüyor ve güçleniyor olması bunları rahatsız ediyor. Türkiye’nin öncülük edebilecek bir ülke haline geliyor olması, bölgede bir istikrar adası olması, bütün Müslümanları Türki cumhuriyetlerin Balkanların Ortadoğu’nun Kafkasların yönünü Türkiye’ye doğru dönmesi tıpkı geçmişte olduğu gibi köklü bir medeniyetin temsilcisi olan ülkemizin ve milletimizin şahlanması onların uykularını kaçırıyor.  

Türkiye kendisini dünyaya nasıl anlatmalı? Sanki bu konuda bir eksiklik var.

Türkiye üzerinde yurt dışından yapılan algı yönetimi ve psikolojik operasyonlar var. Günümüzde bunun adı “kamu diplomasisi”. Türkiye olarak bizim de bu diplomasiye karşılık verebilecek, cevap verebilecek hamlelerimizi artırmamız gerekiyor. Bu hamleler nelerdir? Bir kere yurt dışındaki basınla iyi ilişkiler geliştirmemiz gerekiyor. Lobiler kurmamız gerekiyor. Yurt dışında sözü dinlenen akil insanların bizim lehimize söz söylemesi gerekiyor. Aynı şekilde dünyada sözü dinlenecek gazeteciler, kanaat önderleri, entelektüeller yetiştirmemiz gerekiyor. Kültür, sanat, eğitim ve spor alanlarında yeni hamleler yapmamız gerekiyor.

Dünyanın her tarafında kültürel olarak bize yakın olan hedef kitleler ile ilgilenmemiz gerekiyor. Sadece Almanya’da Ermenilerin yaptığı kamu diplomasisi çalışmalarını biliyoruz. Yanlış hatırlamıyorsam Almanya’da 40 bin Ermeni var. Onların sesi 4 milyon Türk’ten daha fazla çıkıyor. O yüzden bizim bu konuları mutlaka çalışmamız ve değerlendirmemiz lazım. Örgütlü olmamız lazım. Medya ayağı her zaman önemliydi ama günümüzde ayrıca önemlidir. Bu konuyu da değerlendirmemiz gerekiyor. Medyanın bizim aleyhimize yayın yapmasının önüne geçmemiz hatta bizim lehimize yayın yapmasını sağlayacak çalışmalara imza atmamız gerekiyor.

Sayın Cumhurbaşkanımızın darbe sürecini yönetmedeki kahramanca duruşu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bence o gecenin en kritik anlarından birisi Cumhurbaşkanımızın kahramanca duruşudur. Cumhurbaşkanımızın bir ifadesi var. “Lider taşın arkasına saklanırsa, millet dağın arkasına saklanır” diyor. Gerçekten müthiş bir mücadele ve cesaret örneği sergiliyor. Allah ondan razı olsun. O gece korkmuyor, çekinmiyor, çekilmiyor. Ailesi ile milletin önüne çıkıyor. Cesaretini ortaya koyarak liderin ve liderliğin ne demek olduğunu sadece Türkiye’ye değil dünyaya gösteriyor.

 Bizim o gece gördüğümüz örnek inşallah siyasi tarihimizde yıllarca belki yüz yıllarca olumlu bir örnek olarak hep anlatılacak ve değerlendirilecek. Cumhurbaşkanımız gece millete o önemli çağrıyı yapmamış olsaydı belki bugün farklı bir durumda olacaktık. Onun milleti sahiplenişi, milletin önüne geçişi, liderliğini ortaya koyuşu sayesinde büyük bir beladan kurtulduk. Ne kadar büyük bir lider olduğunu bir kez daha tüm dünyaya ispat etmiştir. Sadece dünyaya ispat etmekle kalmamış bu milletin geleceğine yönelik çok önemli bir hamlenin de başlangıcına büyük bir uyanışa ve dirilişe vesile olmuştur.

Ülkemizin tekrar 15 Temmuz gibi bir süreci yaşamaması için nasıl bir yol izlenmesi gerekiyor?

Öncelikle geçmişten ders almamız gerekiyor. Geçmişte yaşananlar bize ne getirdi, biz neler yaşadık? Ülkemiz bu süreci hızlı atlatmış ve ihanet şebekesini çökertmiştir. Ama yine demokrasi açısından baktığımızda 2016 yılında böyle bir hamlenin olması tarihimizin kaydettiği en büyük ihanetiyle karşı karşıya kalmamız dünya algısı açısından baktığımızda olumsuz bir durumdur. O yüzden bu ülkede darbeyi bırakın yapmayı aklından bile geçiremeyeceği şekilde demokratik bir ortam oluşturmamız lazım. Yapanın, yaptığının yanına kar kalmaması lazım. Biliyorsunuz darbeler sadece silah ile yapılmıyor. Ayrıca post-modern dediğimiz darbeler, e-muhtıra dediğimiz darbeler de bu ülkenin başına geldi. O yüzden artık darbeyi kimsenin düşünememesi lazım. Kimin ne hesabı varsa o hesabın demokratik yollarla görülmesi gerekiyor. Önümüzdeki dönemde hiç kimsenin böyle bir şeye tevessül edemeyeceği bir ortamın, dünya standartlarında bir yasal altyapının artık oluşması gerekiyor. İnşallah milletimiz bundan sonraki süreçte buna kavuşacaktır.

Kurum olarak “15 Temmuz ve Manşetler” konulu darbe sürecinden hemen sonra atılan manşetleri derlediğiniz arşiv niteliğinde güzel bir çalışmaya atılmış. Biraz kitaptan bahseder misiniz?

Bu “15 Temmuz ve Manşetler” projemizin tarihe tanıklık açısından arşiv niteliği taşıması bakımından önemli olduğunu düşünüyorum.  Basın İlan Kurumu basına dokunabilen ve medya ile iç içe olan bir kurumdur. O yüzden de böyle bir çalışmanın bize yakışacağını düşündük. 15 Temmuz’dan hemen sonra bu manşetleri derleyip toparladık. 15 Temmuz’un sene-i devriyesinde de kitap haline getirdik. Basın ilan kurumu olarak biz de elimizden geldiğince  bu süreçte olumlu bir adım atmanın gayreti içerisindeyiz. Sadece kitabımızda değil Basın Hayatı dergimizde de 15 Temmuz’u konu alan dosya çalışması yaptık.

Son olarak eklemek istediklerinizi alabilir miyiz?

Bizim için 15 Temmuz gerçekten hem üzücü bir tecrübe hem de özellikle diriliş ve yeniden uyanış anlamında çok farklı bir tecrübe. Allah bize bir daha böyle acı olaylar yaşatmasın. 250 vatandaşımız şehit oldu, 2193 gazimiz var. Bu vesile ile tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, Gazilerimize şifalar ailelerine de sabırlar diliyorum. Rabbim bu milleti korusun. Millet olarak dünyaya yıllarca liderlik yaptık. Dünyanın huzur ve barış içerisinde olması için öncülük ettik. İnşallah bu öncülüğümüzün bundan sonra da devam etmesi için güçlü Türkiye’nin yoluna devam etmesi için bu mücadelenin de sürmesi gerekiyor. İnşallah millet olarak el birliği ile bunu yapabiliriz. İnşallah şehitlerimiz ışığımız olacaklar. Biz onlara minnettarız.

Mustafa Canbey kimdir?

1975 yılında Balıkesir’de doğan Mustafa Canbey, 1993 yılında Balıkesir İmam Hatip Lisesi’ni bitirdikten sonra, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetazecilik Bölümü’nü kazanmıştır.

Medya sektörüne henüz üniversite eğitiminin ilk yıllarında giren Canbey, yükseköğrenimine paralel olarak, ilerleyen yıllar içinde pek çok gazete ve dergide muhabirlikten istihbarat müdürlüğüne uzanan çeşitli görevler üstlenmiştir. Çalışma hayatıyla birlikte başarıyla yürüttüğü lisans eğitiminin ardından, aynı üniversitenin Halkla İlişkiler Bölümü’nde yüksek lisans eğitimine devam etmiş ve “Liderlerin Markalaşması Üzerine Bir Analiz” konulu teziyle yükseklisans eğitimini tamamlamıştır. Akademik kariyeri sırasında “Medya, Algı Yönetimi, Kamu Diplomasisi, Uluslar arası ve Kültürler arası iletişim, Siyasal İletişim ” alanları üzerine yoğunlaşan Canbey, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde de doktora eğitimine başlamış ve 2017 yılında, “Türkiye’de Kamu Diplomasisi Bağlamı’nda Kamu Yayıncılığı’nın Rolü: TRT ve Anadolu Ajansı konulu tezini savunarak doktor ünvanını almaya hak kazanmıştır. Canbey’in ayrıca, sosyal sorumluluk bağlamında değerlendirdiği ve 2008 yılında yayınlanan “Cephede Bir Muallim: Şehit Ethem” adlı eseri vardır. Canbey, Akademik kariyerine devam ederken2013-2014 yıllarında İSMEK’te “Gazetecilik ve İletişim”, 2013-2014 eğitim döneminde Plato Meslek Yüksekokulu Medya ve İletişim Bölümü’nde “Medya ve Siyaset”,  2016-2017 yıllarında ise İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde “Görsel Habercilik” dersleri vermiştir. Tecrübelerini genç kuşakla paylaşmanın yanı sıra Canbey, yurdun dört bir köşesinde kitle iletişimi, medya, siyasî iletişim, algı yönetimi ve kamu diplomasisi alanlarında da konferans ve seminerler gerçekleştirmiştir.

Canbey, gazetecilik kariyeri boyunca çok sayıda haber, analiz, değerlendirme, röportaj ve köşe yazıları hazırlamıştır. 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde Balıkesir’den Ak Parti Milletvekili Adayı olan Canbey, halen Basın İlan Kurumu’nda Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapmaktadır.

Editör: Haber Merkezi