Kıpır kıpır, kendi deyimiyle kabına sığmıyor. Kendi deyimiyle o tek kişilik bir ordu gibi.  Her yere yetişmeye çalışıyor. Günde ortalama 15 bin adım atıyor. Karşısındaki insanlardan bekletisini şu 3 cümleyle özetliyor: Dürüst olsun. Canımı alsın. Hatayı bağışlarım. İşte Prof. Dr. Bedriye Tunçsiper'in hikâyesi..

32 YILI BALIKESİR ÜNİVERSİTESİNDE GEÇTİ

1961 Gaziantep doğumlu olan Prof. Dr. Bedriye Tunçsiper, Gazi Üniversitesi Maliye Bölümü’nü bitirdi, yüksek lisansını ve doktorasını Uludağ Üniversitesi İktisat Anabilim Dalı’nda yaptı. Yaşamının 32 yılı akademisyen olarak Balıkesir’de geçti. 35 ay önce İzmir Demokrasi Üniversitesi’ne rektör olarak atandı. Kendisini tek kişilik ordu olarak tanımlayan Prof. Tunçsiper; nasıl rektör olduğunu, bugüne kadar yaptıklarını ve hedeflerini Milliyet Ege’den Tuna Sakalıya verdiği röportajda paylaştı...

Yapay zekâ uygulamaları gibi, günümüzün gereklerine uygun bölümler açmak istediklerini vurgulayan Rektör Prof. Dr. Bedriye Tunçsiper, “Mezunlarımızın iş bulma oranı yüksek olacak” diyor.

- Rektörlükte üçüncü yıla giriyorsunuz. Nasıl geçiyor?

32 yıl Balıkesir Üniversitesi’nde görev yaptım. (1992’ye kadar Uludağ Üniversitesi’ne bağlıydı) Üniversitede çok kez yöneticilik yaptım, bütün dairelerle çalıştım. Sonunda da rektörlük için üç kez seçimlere girdim, her defasında başarılı olmama rağmen atamam olmadı. Ancak Sayın Cumhurbaşkanımızın takdiriyle İzmir Demokrasi Üniversitesi’ne atandım.

- İzmir Demokrasi Üniversitesi’nde bugüne kadar neler yaptınız?

Başta hiçbir şey yoktu. Bütçe, akademik ve idari kadro, hiçbir şey... 15 Temmuz sonrası burası 9 Eylül Üniversitesi’ne verilmişti. İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi’nin (İKÇÜ) memurlarından yardım isteyerek bölüm açmaya başladım. 2.5 ayda 4 bölüm açtık. Mimarlık, biyomedikal mühendisliği, işletme ve tıp... (Sadece Tıp öğrencileri, İKÇÜ’de öğrenime başlamıştı) Hemen bölüm açmamın amacı, gerekli altyapıyı oluşturmaktı. İzmir’de olmayan veya kentteki üniversitelerde sayısı az olan, geleceğin meslekleri olarak nitelendirilebilecek bölümlere ağırlık vermeye çalıştık. Biyomedikal mühendisliği, İngilizce öğretmenliği, peyzaj mimarlığı, insan kaynakları yönetimi gibi...

EN ÇOK ETKİNLENDİĞİ AN

BEDRiye-tuncsiper_reis

Cumhurbaşkanımızın, “6 ayda bir karnenize bakın” sözü beni etkiledi. Çalışmalarımızı bu doğrultuda sürdürüyoruz. 3. yılda 35 bölüme ulaştık. Her fakültemiz kendi başına, uluslararası alanda birçok kongre yaptı. Çok genç bir üniversite olarak, bu bizim için önemliydi.

- Öğretim üyesi kadronuz, kaynaklar yeterli mi?

En az elemanla, en fazla işi üretmeye çalışıyoruz. Örneğin, üç saatlik bir ders için öğretim görevlisi almadım, diğer üniversitelerden görevlendirme yaptım. Bütün programları asgari bir kadroyla yürütüyoruz.

Enstitülerimizde 50 civarında tezli-tezsiz yüksek lisans ve doktora programı açtık. Eğitim Fakültemizde formasyon programlarımız var, Sürekli Eğitim Merkezimizde de yaklaşık 60 program bulunuyor. Hızlı ve dinamik bir şekilde ilerlemeye çalışıyoruz. Şu an için iyi bir noktadayız.

- En büyük sorununuz nedir?

Fiziki yer ihtiyacımız var. Üniversitemize Uzundere’de, fuarizmir’e yakın bir alanda 380 dönüm alan tahsis edildi. Bununla ilgili altyapı hazırlanıyor.

- Sürekli hareket halinde olan bir rektör olarak hedefleriniz neler?

Genç, dinamik, enerjik, koşan bir üniversite... Çağın gereklerine uygun, dünyadaki gelişmelere entegre olacak şekilde bölümler açmak istiyoruz. Mesleklerin yüzde 70’i değişecek. Üniversitemizde, yapay zekâ teknolojilerinin kullanıldığı, özellikli, talep görecek bölümlerin olmasını amaçlıyoruz. Belki uzay teknolojisi düşünülebilir. Kemalpaşa’da, organize sanayi bölgesine yakın bir noktada meslek yüksekokulu açılabilir.

- İzmir’i nasıl buluyorsunuz?

Geleceği olan bir şehir. Biz de geleceğe odaklı bir üniversite olarak, kentimizin daha da gelişmesi, farklı özellikleriyle öne çıkması için işbirliğine, katkı yapmaya hazırız.

‘3. çocuğum üniversite’

- Eşinizle nasıl tanıştınız?

Eşim Cenk Tunçsiper’le üniversitede bir arkadaşlığımız vardı. Bugünlere geldik.

- Kaç çocuğunuz var, neler yapıyorlar?

İki oğlum var. Büyük oğlum Çağatay 34 yaşında. Bilkent Üniversitesi’nde ekonomi okudu. İstanbul’da özel bir şirkette yöneticilik yapıyor, Yiğit, 29 yaşında. Ankara’da avukat.

- Nasıl bir yöneticisiniz?

Tatlı sert bir yöneticiyim. Çevreme güler yüzle yaklaşırım. Toleranslıyımdır. Herkesin üniversite için en iyisini yapmasını isterim.

- Bir rektör olarak odaklandığınız nokta nedir?

BEDRiye-tuncsiper_idu

Mezun olduğunda öğrencilerimin yüzde kaçı istihdam edilecek, kilitlendiğim nokta bu. Hocalarıma da, aman dersinizin bir saatini bile kaçırmayın diyorum. Daha çok yayın yapmalıyız, kongreler düzenlemeliyiz. Altı bölümümüzde yüzde 100 İngilizce öğretim var. Altyapı çok önemli. Boğaziçi ve İstanbul Teknik üniversiteleri gibi kendini ispatlayan grubun içinde olmayı hedefliyoruz.

Üniversite, benim 3. çocuğum gibi, her şeyiyle ilgilenmeye çalışıyorum. Gün içinde düz bir ayakkabı giyip sınıfları dolaşıyorum.

Uçan tabut şehrin üzerine kabus gibi düşmüştü Uçan tabut şehrin üzerine kabus gibi düşmüştü

‘Dürüst ol canımı al’

- Üniversitede ilişkiler nasıl, İstediğiniz ortam oluştu mu?

Sevgimin karşılığında saygı görüyorum. Her şeyi altın tartısıyla tartarak yapmaya çalışıyorum. Herkesin de aynı özende olmasını beklerim.

- Bir insanda ne ararsınız?

Dürüst olsun, canımı alsın. Hatayı bağışlarım.

‘Mutluluğa odaklıyım’

- Masa tenisi oynuyorsunuz, bu ilgi nereden geliyor?

Eşimin Türkiye birinciliği var. Üniversite yıllarından bu yana ilgilenmeye çalışıyorum. En üst katta masamız var. Fırsat buldukça oynuyorum.

- İş dışında neler yapıyorsunuz?

Yürüyüş benim yaşam biçimim. Küçükyalı’da oturuyorum. 06.00’da uyanıyorum. Kahvaltıdan önce sahilde yaklaşık 4 kilometre yürüyorum. 20.30-21.00’den önce üniversiteden pek çıkmıyorum. Akşamları da 3-4 kilometre yürüyorum. (Telefonundaki adımsayardan 14-15 binlik performansları gösteriyor) Bazen evden buraya da (üniversite Üçkuyular’da) yürüyorum, yaklaşık 4.5 kilometre.

- Olumsuz bir durumla karşılaştığınızda ne yaparsınız?

Negatif şeyleri düşünmemeye çalışırım. Mutluluğa odaklıyım. Zekâmız ve konuşma yeteneğimizle aşamayacağımız sorun yok. Ayrıca, görevler gelip geçici, hizmet için bir araç. Önemli olan insan ilişkileri.

- Kitap okuyabiliyor musunuz, sinemaya gider misiniz, sevdiğiniz bir kafede oturur musunuz? Pazara gider misiniz?

Bütün bunlara vakit yok. Yaptığım görev, benim için yaşam biçimi. Akşamları da yarını planlamakla geçiyor.

Ropörtaj: Tuna Sakalı

Editör: Haber Merkezi