Basın Müzesi ile marangoz ne alaka diyeceksiniz.
Kelalaka değil elbette!
İkisi yanyana geldiğinde benim için büyük anlam ifade ediyor.
Yaşamımın bundan sonra kalan günlerinde, aylarında veya yıllarında da unutacağımı sanmıyorum.
Birincisi, Balıkesir'de büyük eksikliği var, gazetecilik camiasına da prestij kazandırır, mesleğin ustalarına ahde vefa örneği sergilemiş oluruz diye diye kendimizi yedik bitirdik, bitap düştük!
"Geliyorum" diyen hastalıklara, mikroplara meydan okuyup "Basın Müzesi"ni  öyle veya böyle Balıkesir'e ve Basın camiasına kazandırdık!
Kötü de etmedik yani. 
Rahatsızlandığımızı öğrenen dostlar, hasta hasta çalıştığımız günleri anımsatıp"değdi mi?" diye serzenişte  bulunsada bize, güzel oldu be.. Ziyarete gelen ilköğretim öğrencileri başta olmak üzere gençleri gördükçe keyif almıyor, Balıkesir Basın camiası adına gurur duymuyor değilim hani!
İkincisi, şu marangoz olayı.
Tarihi Paşa Konağı'nı BGC Basın Müzesi ve Medya Merkezi'ni dönüştürme yolundaki projeye start verdiğimiz ilk andan itibaren marangozlardan çektiğimizi kimseden çekmedik diyebilirim! 
Hani "bunlar sağlam adamı hasta ederler" denilir ya, aynen öyle vallahi!
Hastalığı bırakın, ölümü görsterip sıtmaya razı ettiler bizi!
Biraz ağır kaçtı ama, olsun varsın. Gerçekleri öldükten sonra konuşamıyacağımıza göre, sorun yok demektir.
Paşa Konağı ile ilgili bizim marangozların bir çoğu yapmayı taahhüt ettiği işi zamanında bitiremedi.  Üç-beş gün, bir-iki hafta gecikmeli olsa yine amenna diyeceğim ama, maalesef göremedim.
Basın Müzesini tanıtımını yaparak ziyaretçilere açtık ama, marangozlarla hâlâ işimiz var. İşlerini yapmalarını, verdikleri sözleri yerine getirmelerini bekliyoruz.
İnşallah ölmeden göreceğiz!
Marangoz dedim de aklıma bir hikaye geldi.
Bu güzel hafta sonunda anlatayım da yaşamınıza anlam katsın..
***
Yaşlı bir marangozun emeklilik çağı gelmişti.
İşveren müteahhidine, çalıştığı konut yapım işinden ayrılarak eşi ve büyüyen ailesi ile birlikte daha özgür bir yaşam sürmek tasarısından söz etti. 
Çekle aldığı ücretini elbette özleyecekti. Ne var ki emekli olması gerekiyordu. 
Müteahhit, iyi işçisinin ayrılmasına üzüldü ve ondan, kendine bir iyilik olarak, son bir ev yapmasını rica etti. 
Marangoz, kabul etti ve işe girişti, fakat gönlünün yaptığı işte olmadığını görmek pek kolaydı.
Baştan savma bir işçilik yaptı ve kalitesiz malzeme kullandı. 
Kendini adamış olduğu mesleğine böyle son vermek ne büyük talihsizlikti! 
İşini bitirdiğinde işveren, evi gözden geçirmek için geldi. 
Dış kapının anahtarını marangoza uzattı, "Bu ev senin" dedi, "Sana benden hediye".
Marangoz, şoka girdi. 
Ne kadar utanmıştı! 
Keşke yaptığı evin kendi evi olduğunu bilseydi! 
O zaman böyle yapar mıydı hiç! 
***
Bizim için de bu böyledir. 
Gün be gün kendi hayatımızı kurarız. 
Çoğu zaman da, yaptığımız işe elimizden gelenden daha azını koyarız. 
Sonra da, şoka girerek, kendi kurduğumuz evde yaşayacağımızı anlarız. 
Eğer tekrar yapabilsek, çok daha farklı yaparız. 
Ne var ki, geriye dönemeyiz. 
Marangoz sizsiniz. 
Her gün bir çivi çakar, bir tahta koyar ya da bir duvar dikersiniz. 
Hayat bir "kendin yap", tasarımıdır demiş filozoflardan  biri. 
Bugün yaptığınız davranışlar ve seçimler, yarın yaşayacağınız evi kurar. 
Öyle ise onu akıllıca kurun. 
Unutmayın... 
Hiç incinmemiş gibi sevin. 
Hayatı "ti"ye alın, o şöyle demiş, bu böyle demiş diyenlerin lâfları bir kulağınızdan girip diğerinden çıksın!
Bunu yaparken de sizinde ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun ki, kendinize yapılmasını istemediğiniz bir şeyi başkasına yapmaktan kaçının.
Bizim marangoza selam ederim.
...
24 OCAK 2014