Bir Türkçe öğretmeni…

Doğal olarak okumayı, yazmayı, yazdıklarını paylaşmayı seviyor. Paylaşmak deyince hemen sosyal medya aklımıza gelse de, böyle bir paylaşımdan söz etmiyoruz.

  Öğretmenimiz şair ve yazar. Şiir yazıyor, öykü yazıyor; yarışmalara katılıyor, dereceler alıyor:

Gönen Belediyesi tarafından düzenlenen Ömer Seyfettin Hikâye Yarışmasında ikincilik,

Altıeylül Belediyesi tarafından düzenlenen şiir yarışmasında ikincilik, Ümraniye Belediyesi tarafından düzenlenen şiir yarışmasında mansiyon ödülü, BAYŞAD (Balıkesir Yazarlar Ve Şairler Derneği) tarafından düzenlenen şiir yarışmasında birincilik, Kentim Şişli Gazetesi (Görülmeyen Gazete) Ve İstanbul Altınokta Körler Derneği İstanbul Şubesi’nce düzenlenen şiir yarışmasında da birincilik ödülleri aldı.

  Kendi adından ulusal basında da bahsedilmesine  vesile olan ödül aldığı bu eserler kendisine plaket, şilt vb. ödüller kazandırıp dosyalardaki yerlerinde hapsolup kalmamışlar, hocamız onları ademe (yokluğa) mahkum etmemiş (çünkü toplanıp kitap haline getirilmeyen eserler yok olmaya mahkûmdur) ve bu eserlerini  2 kitapta toplamış.

  1984 yılında Balıkesir'de dünyaya gelen Hasibe Boztepe ilköğrenimini İzmir Âşık Veysel Görme Engelliler İlköğretim Okulu’nda tamamladı. Liseyi ise Balıkesir Adnan Menderes Lisesi’nde birincilikle bitirdi. Lisans eğitimini Balıkesir Üniversitesi Necati Bey Eğitim Fakültesi Türkçe Bölümü’nde tamamlayarak Türkçe öğretmeni oldu. Halen Balıkesir Mehmet Akif Ersoy Ortaokulu'nda görev yapıyor.

  Hasibe Hoca’nın kitaplarından ‘’ Işıktan Elim ’’ isimli şiir kitabı 2012'de basılmış. Bir diğer kitabında da ödüllü şiirleriyle öykülerini bir araya getirmiş. Kitabın, şiirlerin olduğu tarafının adı ‘’Senin Adın IŞIK OLSUN’’; öykülerin olduğu taraf ‘’Senden Önce KADIN Senden Sonra ANNE’’ adını taşıyor. Yani kitabı eline aldığınızda bir kitap, ters çevirip baktığınızda diğer kitap. İlginç olmuş.

 IŞIKTAN ELİM adlı eserinin girişinde ‘’Ben ışıksızım; yani renkler yok, şekiller yok, ışık yok… Göremiyorum belki sevdiklerimi ama…’’ deyip devam ettiği cümlelerinden de anlaşılacağı üzere Hasibe Boztepe hocamız görmüyor fiziki olarak. Bizim gördüklerimizi görmüyor ama neler gördüklerini bilemiyoruz. Bir karanlık mıdır gördüğü? Şiirlerini okuduğumuzda öyle bir dünyaya bakmadığı o kadar açık ki! Öylesine net, öylesine renkli ve canlı ki baktığı dünya!  Dış dünyadaki varlıkların form, şekil, biçimi ile meşgulken bizim nazarlarımız, ruhu kaçırıyor, çizgilerde kayboluyor, varlığın özünden mahrum kalıyoruz. Kabukta kaybolup gidiyor bakışlarımız. Ama o, bizdeki bu dezavantajlardan uzak…

Hasibe Boztepe ‘Şiir Üstüne’ cümleler kurarken şöyle konuşuyor:

  ‘’Nice yol, nice yolculuk… Bazen gurbetin sancıyan yüzü, bazen eli memleketimin elinde. Baharın dudaklarına düşen kekeme bir çığlık. Kör bir karanfilin aydınlığa susayışı, sağır bir  gülün bülbüle yaslanışıdır…. Bir plak cızırtısında inlerken gece, uyurgezer trenler geçerken içimden, birden düşüverir içime ateşi… Yazmadan yapamam; diyebilirim ki, benim için şiir sığınılacak tek liman. Yalnızken ya da kalabalığımı yalnızlaştırırken, birden elleri uzanır yüreğimdeki çocuğa, ‘’Haydi yaz, yaz artık!’’ isyanıyla ruhumu çekiştirir içimdeki tutku…’’

  Yazmak eylemine çok büyük ve ağır anlamlar yükler Hasibe Hanım: ‘’Yazmak arınmak, yazmak bahar kokana dek, geceden sıyrılana dek, umudu dokuyana dek, sevgiye dokunana dek, ruhu kötülüklerden soyana dek, yaşamla bütünleşene dek yazmak…’’

  Şiiri ‘’Hayatına tuttuğu bir ayna olarak’’ görüyor Hasibe Boztepe. ‘’Yaşamda biriktirdiklerini, bazen boğazına düğümlenen kara kışları, bazen de içinde çoğalttığı ışığı yansıtır kelimeler’’ şiirinde.

  O ‘’Bazen Nedim’in coşku dolu çeşmesinden dolduruyor tasını, Karacaoğlan'ın bağrı yanık sazıyla Anadolu'yu diyar diyar geziyor. Bazen de ‘’Benim sadık yârim kara topraktır.’’ diyerek her türlü hesaptan-kitaptan ıraklaşarak teslimiyetçi bir ruh giyinen Âşık Veysel'in yürüdüğü o yolda, Veysel'in geçtiği o yolları öpe öpe, izini süre süre yürüyor.’’

  Geçtiği her yolda bulduğu değişik tatlar, kokular ve yüzlerden devşirilmiş bir ruh dünyasını kuşanarak, kullanılmamış nice kelimelerle yürütüyor öğretmenlik görevini, yazarlığını, şairliğini, anneliğini…

  Düşünce dünyasında kendisinin isteyerek seçip yerleştirdiklerinden, oralara koyduklarından oluşan sükûn içinde bir varlık âleminde oldukça duru ve sarih gerçekleri veriyor öğrencilerine, onların gönüllerine, ruhlarına…

  ‘’Kafdağı'nın gözleri ışıyor parmak uçlarımda, Ay ışığını içen göz bebekleri, Zindanın gözlerine oturan kan, Gözlerimden Anadolu'nun süt beyazı tadı, Gözlerim mercan gözlerim, Gözlerimden geçiyor yolu Kaf Dağı'nın, Anne hem gözüm hem kulağım, Mavi gözlerin karaborsaya düştü çoktan, Ölüm kese kâğıdına sarılmış bir göz yanılması, Uçurumlar gözlerini kanatırken…’’ mısralarında olduğu gibi çok sayıda ‘’ Göz/ler ’’ sözcüğü hemen her sayfada bakar durur gözlerimize.

Hasibe Boztepe’nin kalemini ve kelâmını ele aldığımız bu yazıya, onun Sen Olmasaydın adlı şiirinden birkaç bölümle son verelim:


 

SEN OLMASAYDIN

Geldin, kafilelerce bereket yürüdü toprağa,

Melekler secdeye durdu ışıktan elleriyle

Huşu dolu bir iklimi giyindi mavera

Bir miladı muştuladı bülbüller güle

Düştü alnındaki kara leke dünlerin

Koptu her bir halkası cehalet zincirinin

Neyi fısıldardı çiçekler suya sen doğmasaydın?

Nasıl hükmederdi zaman cihana sen olmasaydın?

Geldin, kurudu ayrılığın çeşmesi

Vuslat yazdı semaya Münker Nekir'in kalbi

Aşkının odunda pişti Yemen, Fas, Libya

Ezelden ebede köprü kurdu kanatlarıyla uysal kanarya

Gülüşünle yendin karanlığın hükümdarını

Bir bakışınla çözdün yaşamın tılsımını

Nasıl görürdü gözler sen doğmasaydın?

Neyi söylerdi diller sen olmasaydın?

Geldin, bitti saltanatı zalimin

Mazluma kanat gerdi nurdan ellerin

Kutladı seni Musa, İsa, İbrahim

Duyuldu gür sesi Veda Tepeleri’nin

Bir davettin sen sonsuz huzura,

Doğdun güneş gibi Uhud Dağı’na

Neye tutunurdu yetim sen doğmasaydın?

Yaratır mıydı kâinatı Rabbim sen olmasaydın?

Geldin, cansuyu oldun Mekke’nin

Bekçisi oldun İbrahim’in emanetinin

Duaya kenetlendi tüm âlem hep bir ağızdan

Cehennemin gölgesi silindi haritadan

Kardeş oldu Ensar ile Muhacir

Bedir hendek dillendi, dediler Allah bir

Kimi basardı bağrına Âmine sen doğmasaydın?

Kiminle övünürdü Ebu Talip sen olmasaydın?

Geldin mucizeler gerçeğe döndü

Gelişin yeryüzünü baharlara bürüdü

Mevlana'nın neyine can veren ses senindi

Âşıkların meşkini yazan kalem elindi

Şimdi sensiz biz biraz yarım, biraz eksiğiz

Kaldık karanlıklarda ışıksız dilsiz

Sana dünden çok yarından az hasretimiz

Efendimiz şüphesiz

Anlamazdık mucizeleri sen doğmasaydın,

Keşfedemezdik erenlerin gizini sen olmasaydın.

Sen ki, insanlığın yüz akısın,

Sen ki, temelisin kâinatın,

Ve sen ki, en sevdiğisin yüce Allah’ın!

isiktanelim