Hamaseti severiz.

Yiğitlik, kahramanlık demek hamaset…

Hamaset edebiyatını daha çok severiz.

Dinleyeni etki altında bırakmak için kullanılan atlatma biçimidir.

Bugün “24 Kasım Öğretmenler Günü” özelinde pek çok anı, anlatı, hamaset edebiyatı okuyacaksınız.

Çoğunluk da ilkokul öğretmenini unutamama halleri…

Normaldir. Çünkü ilktir. Dünyayı tanımaya çalıştığımız çocukluk yıllarında söylediği, yaptığı her şey eşsiz bir yer bırakmıştır minik dünyamızda…

Yoksa ilkokul öğretmeninin ruhani kişiliği değildir hafıza arşivimizden silinmeyişi…

Sonraki sözler genellikle şöyle sıralanır: Şimdiki öğretmenler, öğretmen değil. Eskilerde var ne varsa…

Kısacası bütün harikalar geçmişte kalmıştır. Bu dünyanın bize verebileceği bir şey yoktur bu sözün sahibine göre…

Oysa hakikat o değil.

Her dönemde iyi öğretmenler kadar kötüleri de vardı, olmaya devam edecek.

Bu günün özelliği nedeniyle yazıyorum.

Ben de öğretmenlik formasyonu almış ancak çalışma hayatımı gazetecilik mesleğiyle sürdürmüş biriyim.

Uzun zamandır da üniversitede ders veriyorum.

Bu yüzden kendimde hak gördüğüm bir olayı ve değerlendirmeyi yapmak istedim.

Geçtiğimiz günlerde bir markete maskesiz çocuk girdi. “Çocuk” diyorum çünkü henüz 12-14 yaş grubunda.

Kadınlar koro halinde çocuğu anasından doğduğuna pişman etti.

Söylenmemesi gereken sözlerden bir kaçı, “Bencil, uğursuz, bu çocuk topluma zarar… Defol, dışarı çık…”

Bir kez kafamı kaldırıp baktım çocuğa. Kapının önündeki hali şu; Mahcup, üzgün ve gururu kırılmış.

Kasiyere kapıdan seslendi: Abla diş macunu alacaktım, ver de gideyim!

Susmayan, hakaretlerini sürdüren kadına; “Hanımefendi çok rencide ettiniz ama bu kadar yetmez mi?

Aralık vermeden devam etti, “Siz karışmayın, ben öğretmenim!”

Haaa öğretmense sınır yok!

Bir öğretmenin bu konuda daha da hassas olması gerektiğini söyleyince bana saydırmaya başladı.

Aman efendim, öğretmenliğini sorgulayamazmışım. Amirleri dışında kimsenin kendisine bu konuda söz söyleyemeyeceğini… Daha neler neler…

İnanın utandım öğretmenler adına…

Söylenecek çok söz vardı. Sustum.

Üstelik TRT spikeri dostum Hakan Urgancı’nın deyimiyle benim gibi “Koca ağız” birisinin söyleyecek her türden sözü vardır.

Bütün öğretmenleri bu karakterle teşmil edemeyiz.

Kötü örneklerin büyümesini özellikle eğitim camiası açısından uygun bulmam. Daha bir hafta önce yaşadığım bu olayın tazeliği nedeniyle yazdım.

Son sözleri yazıyorum;

Öğretmenler kutsal değildir.

Öğretmenlik mesleği, müessesi kutsaldır.

Öğrenciler tek başına kutsal değildir.

Öğrenmek, öğrenme çabası kutsaldır.

Değer üretmeyen öğretmen; bilgi aktaran kişidir. Değerlerle bezenemeyen öğrenme hali; hazır bilgiyi ezberleyen insan üretir.

Şimdi siz etrafınıza bakın aşağıdaki satırları da okuyarak karar verin.

Davranışlarımıza, hissettiklerimize, duygularımıza rehberlik eden; kültür ve topluma anlam veren; davranışların iyi ya da istenilen yönde olduğu hakkında yargıya varmamıza yardım eder değerler…

Değerler hayata anlam katma, sosyal hayatı biçimlendirme, kişilerin davranışlarına yön verme, karşılaşılan olgu ve olayları değerlendirmede mihenk taşıdır.

İlk öğrendiklerimizden itibaren bize hangi değeri aşıladıysa işte o öğretmenin eli öpülür. Kıymetlidir.

Bir de böyle bakalım.

Değer üreten tüm öğretmenlerin günü kutlu olsun.