Bundan 20 yıl öncesiydi. 
Susurluk'ta  bir kaza oldu. 
Bize ulaşan ilk bilgiler şöyleydi:
Balıkesir'den Bursa yönüne seyir halindeki 06 AC 600 plakalı Mercedes marka otomobil, 3 Kasım 1996 günü saat 19.15 sıralarında Susurluk Uçakyolu Mevkii'nde  (Bursa sınırına 1 kilometre kala) benzin istasyonundan çıkan Hasan Gökçe yönetimindeki 20 RC 721plakalı kamyona arkadan çarptı. Kazada, Mercedes'te bulunan 4 kişiden 3'ü öldü, 1'i ağır yaralandı. Yaralının Şanlıurfa milletvekili Sedat Bucak olduğu öğrenildi.
Bizimde haber merkezine geçtiğimiz ilk satırlardı bu okuduklarınız.
Buraya kadar her şey normal bir trafik kazası gibi görünürken, dakikalar ilerledikçe farklı bir boyut kazandı, bu çok garip kaza..!
Gizem bize gelen telefonla başlıyordu. Ölenlerden birinin gerçek kimliğinin Abdullah Çatlı olduğu bilgisi ulaşıyordu.
Bunun üzerine, helikopterle Balıkesir'deki bir kliniğe getirilen Sedat Bucak'ı takibi  bırakıp soluğu Susurluk'ta almıştık.
★★★


NEDEN TEK KAREDEN BAŞKA FOTOĞRAF YOK?
Kazadan yaklaşık 1 veya 1.5 saat sonra Susurluk'taydım.
Tek silahımız olan fotoğraf makinası elimde, deklanşöre basmaya hazırdım her an.
Olay yerine ulaşıp heyecanla indiğimde araçtan, gördüğüm manzaraya inanamıştım!  
Deyim yerindeyse, afallayıp kalmıştım!
Ortada ne kamyon vardı, ne Mercedes.
Jet hızıyla kaldırmışlar!
Koşuşturmamız sürüyordu.
Olay yeri fotoğrafı peşindeydik.
Mutlaka tek bir kare olsa da bulmamız gerekiyordu.
Ne yaptık, ne ettiysek çabalarımız nafileydi.
İlçe Jandarma Komutanlığı önüne çekilen Mercedes'i görüntülemekle yetindik. 
Hani o malum foto var ya. Mercedes'in kamyonun arkasından çarptığı anı gösteren fotoğraf..
Onu olaydan kısa süre sonra oradan geçen bir fotoğrafçı çekmiş.
Bulduk kendisini, tek kare karşılığı hatırı sayılır para talep edince “Allah çarşına göre pazar versin” deyip kazadaki diğer ayrıntıların peşine düştüm!
★★★

MAFYA BABALARI..
ÇETE REİSLERİ BİLİYOR..
CUMHURİYET SAVCISI  ve POLİS BİLMİYORDU!
Kazada ölenlerin getirildiği Susurluk Devlet Hastanesi'ne geldiğimde; "Sakın fotoğraf çekmeye kalkışma" diyerek uyarıyordu beni tanıyan bir dost..
Makinamızı çantasına koyup, vatandaş modunda takıldık!
Hastane çevresinde ve içerisinde gördüğüm tipler hiç yabancı değildi bana, aşinaydı hemen hepsi.
Kimini gazetelerde, kimini televizyonlarda görüyordum hep.
Mafya babaları...
Çete reisleri..
32 tekmili birden oradaydı.
Saatler geçtikçe kalabalık artıyor, "Kurtlar Vadisi" karakterlerini andıran tiplerin içerisinden indiği lüks araçlarla dolup taşıyordu ortalık.
İlk kez o kadar lüks ve son model otomobili bir arada görmenin şaşkınlığını yaşarken ben, bir yandan da 20 yıl öncesinin genç ve idealist gazetecisi olarak kazada ölenlerin gerçek kimliğinin peşindeydim.
Abdullah Çatlı var mıydı, yok muydu ölenler arasında. 
Savcıyla güvenlik güçlerine sorduğumuzda bunu Çatlı'nın esamesi okunmuyordu. 
Onlara göre ölen "Mehmet Özbay"dı.
Haklıydılar. Üzerinden çıkan kimlikte öyle yazıyor ve o bilgiyi paylaşıyorlardı..

O gece Savcının bize gösterdiği kimlik buydu. 
★★★

"REİS ÖLDÜ.." DİYENLER
ANASINI-BABASINI KAYBETMİŞ GİBİYDİ
Susurluk'taki savcı, polis, jandarma öyle dese de..
Yaşadığım bir gerçek vardı. 
Hastaneye ulaştığım ilk andan itibaren gelen karanlık tiplere "REİS ÖLDÜ" diyerek fısıl-dandığına şahitlik ediyordum.
Siyah takım elbiseler içindeki arkadaşların hepsi üzüntülü haldeydi. Sanki anası, babası, kardeşi ölmüş gibiydiler.
"Kim bu reis" dediğimde “Abdullah Çatlı” cevabını alıyordum Balıkesir'in yeraltı dünyasından tanıdığım isimden..
★★★
Buradan şunu anlıyorum:
Demek ki,
En başta bize verilen "kazada ölenlerden biri Abdullah Çatlı" istihbaratı çok sağlam kaynaklardan gelmiş.
Demek ki,
Birileri kazanın hemen akabinde haber merkezlerini arayıp, ölenlerin kimliklerini tek tek söylemiş.
Devlet içerisindeki "Siyasetçi-Polis-Mafya" ilişkilerinin herkesçe bilinmesini ve "hiçbir şey karanlıkta kalmasın" istemiş!
İyi ki de istemiş.
İyi ki medyadan istemiş..
Yoksa karanlıkta kalırdı tüm o kirli ilişkiler.
★★★

MEMATİLER.. ABDÜLHEYLER...
O DÖNEMİN GÜVENLİK GÜÇLERİ GİBİYDİ!
Nasıl kalmasın ki?
Bir kaza oluyor.
Araçlar apar-topar olay yerinden kaldırılıyor. 
O dönemde, yatak odalarından bile görüntüler çekilebilirken ne olay yerinden, ne de hastane çevresinden tek kare fotoğraf çekilemiyordu. 
“Sıkıyorsa çekin” denilen gazeteciler, yardım istedikleri polisten "başınızın çaresine bakın" cevabı alıyordu. Ortada yeteri kadar güvenlik görevlisi olduğu da söylenemezdi zaten. 
Asayişi "Kurtlar Vadisi" karakterleri sağlıyordu!
Hiç unutmam. 
Bursa'dan bir gazeteci ekibi gelmişti. Araçtan kameralar omuzda aşağıya indiğinde arkadaşlar, anında etrafını çeviren "Mematiler", "Abdülheyler" tarafından bi güzel pataklanmıştı!
Dönüp bakan olmamıştı. 
★★★

KIRMIZI BÜLTENLE ARANAN
İSİMDEN C. SAVCISINA;
"BİZE BU CENAZEYİ
S...E  S...E TESLİM EDECEKSİN"
 
Şimdi sıkı durun.
Önemli olduğu kadar ilgniç bir detay daha aktarayım size. 
O dönemler daha iyi bilinsin, anlaşılsın.
Hastane koridorundayız. 
Saatler 03.30 sıralarıydı. 
Kırmızı bültenle aranan bir isim, Cumhuriyet Savcısıyla konuşuyor.
Diyor ki; 
"Cenazeyi bize teslim et."
Savcı; "Kan bağı olmayan birine yasa gereği cenazeyi teslim edemem."
Israr ediyor "Reis"in can ciğer kuzu sarması katliam arkadaşı.. 
Savcı kararında diretiyor. 
Bizimkisi bakıyor olmayacak. Şunu söylüyor Savcıya;
"Şimdi sana bir telefon gelecek ve sen bu cenazeyi bize ........ teslim edeceksin.."
...

Susurluk kazasında öldükten sonra memleketi Nevşehir'de toprağa verilen Abdullah Çatlı için her yıl mezarı başında anma törenleri yapılıyor. 

★★★

CUMHURİYET SAVCISININ
BOYUN EĞDİĞİ KİŞİ KİMDİ?
Aradan birkaç dakikayı bırakın... birkaç saniye geçmeden Savcının telefonu çalıyordu.
Açtığında sadece şu kelimeler dökülüyor dilinden;
"Tamam efendim.. 
Tamam efendim.. 
Tamam efendim.."
...
Arayanın kim olduğu kadar, aratan kişinin de kırmızı bültenle aranan katliam sanığı olması çok enteresan gelmiyor mu size?
★★★
O telefon görüşmesi sonrasında şu oldu: 
Bizimkiler(!) Çatlı'nın cenazesini aldı ve 04.00 sularında Susurluk’tan arkalarında tek bir iz bırakmadan ayrıldı.
Bu arada, cenaze aracı hastane bahçesinden çıkarken genç bir meslektaş deklanşöre basmak istedi, ama yengeçler daha hızlı davrandı.
Arkadaşın fotoğraf makinasını parçalanmaktan yalvar-yakar kurtarmıştık..
★★★

"3 KASIM'DAN SONRA
TÜRKİYE'DE NE DEĞİŞTİ"
SORUSUNUN CEVABI ŞU
 
''Temiz toplum, temiz siyaset'' anlayışını savunanların ''Milat''kabul ettikleri 3 Kasım 1996'dan sonra ortaya çıkan ilişkiler 20 yıldır tartışılıyor. 
O günleri bize de soruyorlar;
"Neler gördünüz, yaşadınız.." gibisinden..
Çok şey gördük, çok şey yaşadık! 
Bazıları belki o günlerde söyleyip yazamadık, ama 'devlet' de görmedi, duymadı, bilmedi.
Sadece biz değil, etkili-yetkili isimlerde üç maymunu oynadı.
★★★
Bir not daha paylaşayım; 
O kaza için kimileri "suikast" iddialarını gündeme taşıdı.
Bence tek amaçları hedef saptırmaydı 'suikast' diyenlerin.
Bal gibi kazaydı ve kusur 8'de 8 Mercedes'i kullanandaydı. 
Belli ki çok hararetli/hareketli tartışıyordu bizimkiler.
Öyle olmasaydı, göz göre göre kamyonun altına girerler miydi, hem de Mercedesle?
Sırlarıyla gitti üçü.. Sağ kalan siyasetçiyse o gün bugün ser verip sır vermiyor! 
★★★
Sözün özü;
Her şey bir trafik kazasıyla başladı. O günden sonra belki sır perdesi aralanamadı ama hiçbir şey de eskisi gibi olmadı!
İşte yeni Türkiye bu..
03 KASIM 2016