Sosyal ağlarda görmüş olmanız muhtemel.

Çünkü öylesine yaygın ve hızlı kullanılan platform ki bunlar.. Bir ileti dakikalar içinde yüzbinlere ulaşabiliyor.

Bunlardan biri dün düştü grup mesajımıza.

Geçmişle bugünü karşılaştıran karikatürler…

10-15 yıl önce uçurtma uçuran çocuklar, bugün drone havalandırıyor, havadan fotoğraf çekiyorlar.

Eskiden çiçek verilen öğretmenler, saygı duyulan akademisyenlere şimdi silah sıkılıyor, dövülüyor.

Eskiden tek kanallı, tüplü, kalın gövdeli televizyonlar insanları bu kadar esir almamış ve koltuğa bağlamamışken, bugünün bir iki santime inen incecik çok kanallı, bol dijitalli, internetli akıllı televizyonları ile ekran başına çivilenen, beslenme düzenleri bozulan, hareketsiz, obez bir nesil...

Eski kuşakların, 1940’lı-50’li yılların insanları gayet şık, temiz giyinirken, bugün kimsenin giysiyi önemsemediği bir zaman dilimi. Ki oysa, kişiliği yansıtan en önemli unsurlardan biridir kılık kıyafet.

Eskiden okur yazar bir toplum varken, gazete ve kitap daha bir revaçtayken artık günümüz insanının elinde, herkesin gözüne sabitlediği telefonlar… Yolda yürürken akan trafiği bile farkedemeyecek kadar içine düşüp dalgınlığın sınırını aştığımız telefonlar…

Eskiden her şey doğal ve sade iken, şimdi çoğu şey yapay, gösterişli, çirkin.

Ve belki o iletideki en can alıcı nokta…
Eskiden çocuklar sokakta oynarken ve akşam olduğunun dahi farkına varmaksızın içeri girmeyi unutup, bu yüzden ailelerinden azar işitirken…

Şimdilerin çocukları maalesef günlerinin çok büyük bir çoğunluğunu dört duvar arasında geçiriyorlar.

Ne çıkacakları sokakları kaldı ellerinde.

Ne de sokağa çıkma istekleri.

Sokaklardaki güven ve emniyet kaybolduğu için aileler tüm hassasiyetlerini “çekince” yönünde kullanıyorlar.

Bunun üzerine ellerindeki akıllı tabletler ve telefonlar ile ekran oyunları onları tümüyle eve bağlıyor; bazen neredeyse zorla çocukları sokağa çıkarma gereği hissediyor ebeveynler.
Bu açıdan bakıldığında kuşkusuz örnekler sınırsız.
Geçmiş ile gelecek.
Zamanın durdurulması mümkün olmadığına göre bu döngü içinde elbette her şey, her daim hızlı bir değişim içinde.

Sonuç?

Hangisinin daha iyi olduğunu ancak geçmişe baktığımızda karşılaştırabilmemiz mümkün.

Sosyal ağlarda dolaşan örneklere baktığınızda geçmişin güzelliklerinin çok daha özel ve doğru olduklarını anlayabiliyorsunuz.

Bugün günlük yaşamlarımız otomatiğe bağlanmış bir durumda.

5-6 yaşındaki çocukların bile okulların açılmasıyla beraber boş günleri kalmaz hale geliyor.

Okul dışındaki her boşluklarına birer kurs bulup, bulduğumuz ekstra aktiviteler sonrası yine kendisine vakit bırakmayıp sokakları unutuyoruz.

Sonrası oyunlara ve ekranlara bağlı bir kuşak.

Geçtiğimiz günlerde başımıza inanılmaz bir olay geldi…

Peynir almak isteyen 20 yaşındaki genç nereden peynir alabileceğini soruyordu.

Şaka değil. Gerçek mi gerçek bir soruydu ki, “manav” deseniz manava gidecekti.

Nerede yaşadığını bilemediğimiz bir kuşak var önümüzde. Kasapta ne satılır bilmeyen.

Kendine kapalı, insanlara kapalı, dünyaya kapalı.

Ankara’nın başkent olduğunu bilmeyen başkentin hangi bölgemizde olduğunu bilebilir mi?..

Zaman silindir gibi geçiyor üzerimizden.

Bilgi ve teknoloji çağında dünyanın bir tarafı inanılmazlara imza atarken…

Öteki taraf nasıl bir uykuda?..

Nasıl bir zaman tünelinden geçiyoruz?

Harap mı olacağız, ayakta mı kalacağız?

Nereye gittiği meçhul geminin içindeyiz; geçmiş, şimdi, gelecek… Rota belirsiz mi belirsiz!