Geçen yıldan beri tartışıla gelen ve halen bir sonuca bağlanamayan kıdem tazminatı olayı yılan hikâyesine dönmüş durumda. Gayet açık, yılan hikâyesi ne alaka mı diyorsun? Ben ve benim gibi birçok insan yönetenlerin işçi için fayda teşkil edecek bir uygulama getireceğine inanmıyoruz. Şimdiki yönetim ile alakalı değil bu hiçbir yönetimden böyle bir şey beklemiyorum. Her ne kadar ülkeyi bizim seçtiklerimiz yönetiyorsa da onları da sermaye sahipleri yönetiyor. Kimse kusura bakmasın, durum böyle! Her ne kadar bu işçinin yararına, zaten işveren kıdem tazminatını ödemiyordu, fona geçince ödenecek diye düşünenler varsa da bence bu işverenlerin istediği bir şey. Yani sermaye sahiplerinin… İşverenlere maddi yük olan kıdem tazminatı bir şekilde kaldırılmak isteniyor ama alıştıra alıştıra. Korkutmadan milleti. Hayır anlamıyorum! Zaten sigorta primlerini asgari ücret üzerinden yatırıp vergi yükünü hafifleten! Sermaye sahiplerinin, omzundaki bütün yükleri alalım ve sonra ben işçimin yanındayım mesajları ne kadarda samimiyetsiz. Zaten bu primler yüzünden üç kuruş emekli maaşı almaya mahkûm kalan işçinin tek teselli kaynağı olan kıdem tazminatını da elinden alırsanız sanıyor musunuz adaletli bir karar almış olacaksınız? Çoğu insan kıdem tazminatını alınca üzerine bir miktar daha ekleyip ev alıyor, evladına düğün yapıyor ya da eşyalarını yeniliyor. Bari emekli olunca rahat edeyim düşüncesi falan kalmadı artık. Bizim ülkemizdeki işçilerin köleden ne farkı var Allah aşkına. Bu görünmez bir kast sistemi varlığına işaret etmiyor mu? Çok demokrat, çok sosyal devlet olan ülkemde KAST SİSTEMİ var. Zenginler(girişimci elitler), orta halliler( girişim için kullanılan piyonlar), işçiler ( köle gibi çalıştırıldığı halde karşılığını alamayan) ve görünmeyenler! Yani çok fakir olanlar, takım elbiselilerinin yoldan geçerken gözünün içine bakmaya imtina ettiği kesim. Ve aradaki uçurum yıllar geçtikçe daha da artıyor. Maalesef durum bu! Yıllarca çalışıp emeğinin karşılığını bırakın maaşını düzgün alamamış insanlardan oluşuyor işçiler. O işçiler olmasa bir gıdım para kazanamayacaklar haberleri yok. Maalesef fakir bir ülkeyiz, direnmeye kaç kişi ne kadar dayanabilir ki, evde ekmek beklerken çocuklar. Ah o koltuk yok mu, oturunca şah- padişah oluveriyorlar. Dünyayı ben yarattım havasına giriyorlar. Ne acı! Nereden geldiklerini ne de çabuk unutuveriyorlar. Sonra samimiyetsiz yardım kampanyalarıyla bir daha çirkinliklerini gösteriyorlar. Az biraz para kazanmaya başlayanlar bir kasttan öbürüne geçebilmenin mutluluğuyla ayakları yerden kesile dursun, bu yeni oluşturulacak fon halk için hayırlı karar alsın demekten başka yapacak bir şeyimiz yok.
Günününüz hayır olsun. 
***
DÜŞÜNME MOLASI: Çalınan Rüyalar
Sınıf öğretmeni, çocukların uykuları üzerine bir araştırma yapıyordu. Rüya görmenin insan ruhunu ne kadar rahatlattığını ve onlar için ne kadar gerekli olduğunu belirttikten sonra:
- Söyleyin bakalım!. dedi. Bu gece ne gördünüz?
Çocuklar, tek tek el kaldırarak rüyalarını anlatmaya başladılar. O haftaki rüyaların birçoğu, üç gün önce meydana gelen bir uçak kazası ile ilgiliydi. Bir de, cinnet geçiren bir emeklinin, karısı ve çocuklarını yol ortasında bıçaklaması ile... Öğretmen, arka sıralarda oturan bir öğrencinin el kaldırmadığını görünce, ona doğru yaklaşıp:
- Hayrola arkadaş? diye sordu. Yoksa sen hiç rüya görmüyor musun?
Küçük çocuk, yanakları pembeleşirken:
- Elbette görüyorum!. diye gülümsedi. Ama benim rüyalarım çok farklı.
- O zaman, gördüğünü anlat!. dedi öğretmen. Aynı şeyleri görmen gerekmiyor.
Küçük çocuk:
- Ben, dedemle birlikte gittiğim balık avını gördüm!. dedi. Köyümüze yakın olan derede idik. Ve koca bir balık tutarak eve götürdük.
Öğretmen, yaptığı çalışmayı, bir sonraki dersinde de sürdürdü. O hafta görülen rüyaların büyük bir çoğunluğunda, petrol zengini bir ülkenin bombalanması sırasında ölen yüzlerce çocuk vardı. Diğer rüyalar ise, meşhur bir şarkıcının ayağından vurulması ve iş adamlarından birinin kaçırılması ile ilgiliydi. Öğretmen, arka sıradaki öğrencinin bu sefer de el kaldırmadığını görerek yanına gitti ve ona ne rüya gördüğünü sordu.
Küçük çocuk, dışarıdaki karlı dağlara bakıp:
- Geçen hafta bir çok kuzumuz doğdu!. dedi. Rüyamda onları, dağın yamacındaki pınara götürmüştüm. Bu arada çiçeklerle konuşup, gökyüzündeki kuşlarla yarıştım. Onlar gibi uçuyordum havada.
Öğretmen, araştırmasını biraz derinleştirdiğinde, çocuğun diğer kardeşlerinin de aynı türde rüyalar gördüğünü öğrendi. Hatta dedesi bile, onlar gibiydi.
Sonunda merak edip:
- Hep bu türden rüyaları görmeniz çok harika!. Dedi. Sanki birer film gibi her biri… Yoksa bunun için bir formül mü var?
Küçük çocuk:
- Bilmiyorum öğretmenim!. diye gülümsedi. Televizyon alamayacak kadar fakir olduğumuz için. Allah bize bu filmleri gösteriyor olmalı.
Cüneyd Suavi
***
GÜNÜN SÖZÜ:
İyi ağaç kolay yetişmez; rüzgâr ne denli güçlü eserse, ağaç da o denli sağlam olur. J.Willard Marriot