ANNEM ile Babamı defnettiğimiz Başçeşme’de kendimiz için de mezar yeri ayırttırmadığım pişman olmuştum.
Sonrasında belediyecilerden de ricacı olduk ama, bize yatacak(!) yer kalmamıştı Başçeşmede.
Geçenlerde abim vefat edince Çınarlıdere’ye gittik. 
Aklıma yine mezar yeri geldi! 
Galiba bir gözümüz toprakta! 
Bizim "Sakıp ağa" yı defnettiğimiz yerin hemen bitişiğini rezerve ettirdim.
Güzel, köşe başı, şehre kuş bakışı bir yerdi ölünce beni gömmelerini ve tapusunu(!) satın almak istediğim yer..
Vazgeçiyorum...
Ölmekten değil, mezar yeri satın almaktan..
Neden mi?
***
Anlatayım. Belki sende doğru yolu bulursun,
‘Ramiz Dayı’nın mezarıyla ilgili konuda yazmaya karar verince, bazı araştırmalar yaptım. 
Diyanet İşleri eski başkanı Süleyman Ateş’in de bu konudaki görüşlerini ve tavsiyelerini okudum. Süleyman hoca diyor ki;
“İşin aslına bakarsanız mezarın üstünü toprakla örtmek ve toprağı biraz tümsek yapmak, belli olması için de başına bir ağaç veya basit bir taş dikmek güzeldir. Mezarın dümdüz yapılacağına dair olduğu gibi tümsek yapılacağına dair rivayetler de vardır. 
Bizdeki ise İslâm’a aykırıdır. Nerede ise her mezar, anıt mezara dönüşüyor. Bu doğru değil. Mezarları böyle mermerle kaplatmak, bunun için büyük masraflar yapmak israftır, günahtır. Bence en güzel mezar sade, gösteriş-siz, tümsek toprak şeklinde olanıdır.”
Süleyman hocamın tavsiyesine uyarak, görüşlerine inanarak Diyorum ki, beni kimsesizler mezarına gömün.. 
Tıpkı kutsal topraklardaki gibi birkaç yıl sonra toprağa karışıp gitsin!...


Ben ölürsüm benim mezarım da "Ramiz Dayı"nınki gibi olsun... Hatta bir kaç yıl sonra toprağa karışıp gitsin..!
27 AĞUSTOS 2016