Hazine ve Maliye Bakanı; sık sık “devletin tasarruf yapması” gerekliliğinden, yapılacağından bahsediyor.

En son kamuda harcamaların gözden geçirileceğinden, buna göre önceliklerin belirlenerek kesintiye gidileceğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da yine en son “devlet olarak tasarruf yapılması” gerektiğinden bahsederek bu konuda düzenlemelere gidileceğini ifade etti.

Zordur tasarruf.

Devletin en üst kademelerinden gelen bu tarz söylemler, -cek, -cak’lı ifadeler garip gelmiyor mu size de?

Ne yani bunun söylenmesine gerek var mı?..

Devletin asli görevlerinden biri, devlet kaynaklarını olabildiğince hassas kullanmak, israf yapmamak, çarçur etmemek değil mi?..

Yapılması gereken zaten bu olmalıyken bu tür ifadelerin sık sık tekrarlanması ama fiiliyatta bir arpa boyu yol gidilememesi nasıl yorumlanabilir?..

İnsan neyse devlet odur. 

Devleti idare eden kim? Sonuçta insanlar tarafından yönetilen, vücut bulan bir yapı, kamu tüzel kişiliği değil mi devlet?

O zaman önce insanın tasarrufu içinde hissetmesi gerek, buna göre yaşayan, ayağını yorganına göre uzatan insanlar varsa devlet idaresinde, tasarruf zaten kendiliğinden gelir.

Lakin bizdeki durum komedi.

Kredi kartına yükleme yapıp sonra onu nasıl ödeyeceğini düşünmeyip gün geçiren vatandaşı, hadi geçim şartlarının getirdiği zorlamalar sebebiyle düşüncesizce harcama yaptığını ve sonra icralarla boğuşmak zorunda kaldığını bir ölçüye kadar anlayabiliriz.

Peki devlet için böyle bir bakış açısı olabilir mi?..

Devlet baba kredi kartı harcamalarını düşürmek için gün geçmiyor ki yeni bir önlem(!) almasın, vadeleri kısaltmasın, faiz oranlarını yükseltmesin…

Yani diyor ki vatandaşına: “Dikkat et, yanarsın, böyle freni boşalmış kamyon gibi yokuş aşağı gitme”

Peki devlet?..

Devlet malı deniz mi?..

Değilmiş işte.

Ekonominin hali ortada.

Merkez Bankası’nın borcu meydanda.

Hazine dolu mu boş mu, “dol karabakır dol” demekle dolmuyor ki kasa.

Güven endeksi düşük olduğu için beklenen ve arzulanan yatırım gelmiyorsa; üretim istenen düzeyde değilse, tarım ve hayvancılık bitme düzeyine gelmiş, fiyatlar uçmuşsa devletin önce bir aynaya bakması gerekmez mi?..

İğneyi kime, çuvaldızı kime batıracak şaşırmış devlet.

Tasarruf yapılacakmış.

Buna ilişkin önlemler alınacakmış.

Harcamalar kontrol edilecekmiş.

Gereksiz masraflardan kaçınılacakmış.

Bunu diyen devlet.

Oysa hane içinde baba, çocuklarına neyi öğretir misal:

Odadan çıkarken ışığı söndür.

Anne ne der çocuğuna; “dişini fırçalarken musluğu şaldır şaldır akıtma”

Devlet ne diyor durup durup…

Tasarruf yapılması gerekiyor… Yapacağız…

Kaç aydır ve kaç yıldır duyuyoruz aynı söylemleri…. Bunları “söylem” haline getirmek bile komedi değil mi?

Ballı ve çoklu maaşlardan tutun, tüm ülkenin gözüne batan makam aracı saltanatlarına…

Döviz endeksli ve garantili. İnsan aklının almadığı köprü-yol-hastane projelerine…

Yüksek kiralı kamu kiralamalarına…

Gereksiz yurt içi yurt dışı gezilerine, abuk sabuk temsil, promosyon, hediye, tanıtım giderlerine… Akıl almaz ve tümüyle gereksiz reklam harcamalarına… (“Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla” atasözü devlet erkanı yanında elbet belediyelere de gelsin bu arada)

Çakarlı konvoylara…

Saray gibi Cumhurbaşkanlığı konutlarına… Ki artık nice vilayette Vali Konağı diye bilinen valilerin ikamet ettiği konutlar bile saraya döndü…

Hangisini sayalım?..

Devlet çoktan unuttu mütevaziliği… Sadeliği, tevazuyu…

Hal böyle olunca şaka gibi hallerimiz sürüp gidiyor.

-cek ve -caklarla da peynir gemisi yürümüyor.

Yazıyı bitirirken bir haberi de paylaşmak istedik:

“Hollanda Başbakanı Rutte, NATO Genel Sekreterliği’ne adaylık hususunda Ankara’yı ziyaret edecek. Rutte ‘bu devlet işi değil, kişisel bir talep’ diyerek Ankara’ya resmi uçakla değil, biletini cebinden karşıladığı tarifeli uçakla geliyor”

Anlayana ne çok şey anlatıyor bu haber; geçiniz ıstakozu, rolexi… 

Devlet aklı çıkarsa baştan, “doğru” çoktan çıkar gider Kaf Dağı’na.

Ara ki bulasın!