(BİRİNCİ BÖLÜM) 

Aslında siyaset yapanların başat görevi partisine seçim kazandırmak değildir. Siyasetçi öncelikle; Ülkesinde, yaşadığı bölgede velhasıl Dünyamızda dirlik ve düzenin devamı, sorunların çözümü için yol ve yöntem gösteren, tehlikeleri önceden sezip kitleye bildirmek için çabalayan kişidir. En azından ben böyle olması gerektiğini düşünürüm.
Madem ki siyasetçi halkın önderi olmak için öne çıkmakta ve onları temsil etmek için iddiada bulunmaktadır; O halde temsil ettiği veya etmek istediği kitleyi aydınlatmak, onlara yol gösterip uyarılarda bulunmak için çaba göstermekle mükelleftir.

Bu bağlamda siyaset yapacak kişi kendi bölgesini, ülkesini ilgilendiren konularda kendini sıkı bir şekilde yetiştirmeli ve halkın içinde öne çıkmaya layık olmalıdır. Aday olduğu yerleri bilgisi, çalışkanlığı, ahlakı, vatanseverliği, adalet değerleri ve yeteneği ile haketmeli, ülkesinin bekasına hizmetten başka bununla çelişen hiçbir güce teslim olmamalıdır.

YAŞADIĞIMIZ OLAĞANÜSTÜ GÜNLER

Bu yıllarda, Dünyamız yeniden 1. Ve 2. Dünya Savaşları öncesinin ve hatta ekonomik olarak da 1929 ekonomik krizinin ön şartlarından daha ağır ve derin sorunları olan bir dönem yaşıyor. Kapitalist sistemin en köklü krizi kapıda ve tüm dengeleri değiştirmeye hazır. 

Artık Amerika eski Amerika, Avrupa Birliği eski AB değil ! Ülkeler arasında karşılıklı ekonomik güç oranları eskisinden çok farklı duruma geldi ve gelmeye devam edecek. Artık daha dünkü tek kutuplu Dünyanın baş aktöründen daha büyük oyuncular var. Kimi ekonomik olarak kimi ise savunma gücü olarak daha önde. Yeni Güç adayı ülkeler ise arkadan yetişmekteler.

Avrupa ise birbirine düşmüş durumda. Kimi ayrılalım havaları çalarken kimi de öfkeli bir ABD sözcüsü gibi davranıyor. Bir taraf da "Avrupa ordusu" kuralım diyenler, diğer  tarafada Akdeniz'e ABD'nin hesaplarını savunanlar var. 

ABD'de hükümet kapalı; Başkan bu arada artırılmış yetkilerini kullanıp kendine karşı güçte olanların temizliğini yaparken, içeride ki  güçler birbirini yemekte. Öyleki başkan Trump üçüncü kez Savunma Bakanını değiştirmek zorunda kalıyor.

Vurdulu kırdılı görülmemiş bir ticaret savaşı içindeyiz. Tabiki bu durum ülkeler arası milli gelir oranlarındaki farklılaşmalar, büyüme oranı artışları ve silah gücü değişimleriyle yakından ilgili. Ortam gittikçe kızışıyor. Küreselve ABD çıkarlarının riske girmesi karşısında SOROS Çin'e bir savaşa girmekten söz ediyor. Bu savaş ihtimali gerçekleştiği takdirde olağanüstü yıkıcı olabilecektir.

ABD Venezüella Hükümeti'ni tanınmayıp, muhatablarının mualefet olduğunu ilan ediliyor. Sınırdışı edilmek üzere mühlet verilen diplomatları için "siz ABD diplomatlarını kovamazsınız" diyor. 

Venezüella petrol üretimi Suudi Arabistan dan daha fazla bir ülke bir hazine üstünde oturuyor ama fakir. Ancak petrolün satışı da, satışının şekli de Dünya siyasetini ve petro-dolar sistemini etkileyecek güçte. Bu nedenle   süper zenginlerin gözü bu ülke üstünde. Halk çaresiz, ülkenin önü onu kendi yolarına getirmek isteyen emperyalist güçlerce çevrilmiş. Bir darbe planlanıyor. 

Sonuç da Venezüella bir turnusol kağıdı gibi Dünyayı bölebilir. Yeni süper güçler: Çin ve Rusya müdehale ye karşı. Türkiye de darbeye karşı olduğunu belirterek tavrını koydu.

ARTIK DÜNYA BAŞKA DÜNYA! 

Artık Dünya'nın gerçekleri değişti yeni dünyanın yeni güçleri tıpkı Suriye de olduğu gibi "dur biz de varız" diyorlar. 

Pompeo ilan ediyor başka ülkelere: "artık taraf tutmanın zamanı geldi." Fakat o da görecekki "artık Dünya başka dünya" . Ülkeler arasında milli gelir dağılımı oranları ve askeri güç dengeleri her şeyi değiştiriyor. Değişmeyen bir "küresel parasal sistem" kaldı o da eli kulağında. Çoğu ülkede bunun farkında. 

Kuzeyde denizden komşumuz Ukrayna ise adeta bir barut fıçısı . Öncelikle bu ülkenin büyük bir savaşa hazırlanmakta olduğunu bilmeliyiz. Patlaması zaman meselesi ama uzak değil. Bu konuda kamuoyumuzu 10 yıldır uyarıyorum. 

Diğer bir konu İran. İran la 2015 de nükleer silahlar hakkında anlaşmanın yapıldığında "bakmayın bu anlaşmaya, uranyum geliştirme ve füze programları bitmeden bu ülkeyi vuracaklardır" demiştim. O yıllarda "İran'a saldıramazlar, cesaret edemezler" deniliyordu. Ne oldu? Anlaşma iptal! Savaş söylemleri ufak ufak başladı. Keşke haksız çıksam! Ama bu böyle. Ukrayna'da savaş patlar patlamaz İran'a saldırının başlama ihtimali çok yüksektir. İşgal edilecek değil, sadece insansız hava araçları ve füzeler ile büyük bir saldırı yapılacaktır. Silah depolarına ve tesislere. Bu ülkeyi 20 yıl geri atmak için. Sonuç bizleri şaşırtmasın. (Böyle bir saldırıdan sonra Çin Afrika'daki etkinliğini Ortadoğu'ya da taşıyacaktır.) 

Rusya Ukrayna'da savaşla meşgulken İran'ı savunmaya muhtemelen hiç kimse koşmayacak. 

Bunun ana nedeni şudur: İran yeni küresel düzenin kurulmasının önemli bir destekçisidir bu nedenle yeni süper güç kapasitesine sahip olan ülkeler tarafından desteklenmektedir.

Ancak küresel güç dengelerinin hızla değişip yenilerinin kurulmasının istendiği ve hatta Dünya savaşının tartışıldığı bir ortamda; Söz sahibi büyük ülkeler bir İslam devletinin Ortadoğu yu kapsayacak nükleer bir şemsiyeye sahip olmasından hoşlanmayacaklardır. 
Böyle güçlü bir nükleer şemsiyeden batılı güçler hoşlanmadığı gibi içlerinde önemli oranda müslüman nüfuslar barındıran Çin, Hindistan ve hatta Rusya da  memnun olmayacaklardır. (Doğal olarak her ülke bu nükleer şemsiye altında gerçekleşebilecek iş birliği imkanlarının yaratabileceği muhtemel gücün gelecekte kendi ülkelerine-ülke bütünlüklerine etkisini hesap etmektedirler). 

Esasında "Arap Baharı" denilen, benim de "batılı gelişmiş ülkelerin Akdeniz dönüşüm projesi" diye nitelediğim, dış güçlerle organize edilip içerideki kimi kiralık kimi yeterince aydınlanmamış aydınlara oynatılan siyasi oyunların nedenleri de benzer kuşkulardır. 

Buradaki benzerlik: Dünyamızdaki bugün içinde olduğumuz ortamda, bilinen bütün uluslararası kartların yeniden karılacağı, küresel sistemlerin değişeceği ve yeni güçlerin çıkacağı beklentisidir.  Bu süreçde "Arap baharı" Ortadoğu'da potansiyel işbirliği fırsatlarını önceden ortadan kaldırmak amacıyla yapılmıştır. Gerçek amaç bir küresel kutubun çıkmasını önlemek di.  Görüldüğü gibi sonuçta Ortadoğu ya ne bir bahar gelmiştir ne de ferahlık. 

Tabiki buna geleceğin "Süper Akdenizi"nde rekabet senaryolarına hazırlanma gayretlerini ve petrol dolar dengesini koruma endişelerini de ekleyebiliriz. "Arap baharı" için bir değil, çok sayıda hedef hedef vardı. 

Müdehaleler Yugoslavya ve daha sonra Irak ile başlamışdı, sonra Mısır, Libya, Tunus devam etti. Suriye'de yeni küresel güçlerin bu ülkedeki gölgeleri frene basılmasına neden olmuştu. 

Bu arada bir darbe girişimi sonrası Türkiye dış politikası radikal olarak değişti. 

Sonuç itibarıyla ABD önümüzdeki yıllar açısından Ortadoğu'da bağımsız ülkelerarası bir güç çıkma ihtimalini önlemiş oldu. Bugün itibarıyla Ortadoğu'da işbirliği ihtimali; ABD paralelinde bir "Ortadoğu NATO"sudur. Kurulursa kadar yaşar bilemem. 

PEKİ ÇÖZÜM? 

Ortadoğu da nispeten bağımsız olabilecek bölgesel işbirliği imkanlarının önü kesildi ama küresel bir yaşamsal soruna henüz cevap bulunamadı: 
Bu sorun Çin'de görülen olağanüstü büyüme şartlarının uluslararası barışı bozmayacak şekilde dengelenebilmesi ihtiyacıdır. Yani giderek Çin'de odaklanan küresel ekonomik dinamizmin ve ticaret hacminin başka coğrafyalara doğru yayılması gerektiğidir. 

Bu konu AB ve Amerika dışında bir veya birkaç çoğrafyada uluslarası bölgesel ekonomik ortak pazarların oluşturulmasının giderek zorunluluk haline gelmesidir. Bunun alternatifi 3. Dünya savaşıdır. 

Kısaca "yeni bölgesel birlik-ortak pazar" kurma ihtiyacı hem dünyanın hem ülkemizin önünde durmaktadır. Herkesin yararına olacaktır. Balkanlar, Karadeniz komşularımız ve Orta Asya yeni ulaşım imkanlarıyla ve yeni küresel iklim sonucu en uygun "bölgesel işbirliği-ortak pazar ülkelerine dönüşebilecektir. Bana göre buna batının da Çin'in de olumlu baktığı şartlar oluşacaktır. 

(DEVAM EDECEĞİZ)