Dönüp dolaşıp geldiğimiz yer aynı.

Ve bu bağlamda trajikomik bir manzara karşımızda…

Çünkü legal ya da illegal tüm köktendinci oluşumların devletle mücadelesi var.

Anayasal kaide çok basitti aslında; Devlet, kendi varlığı dışında hiçbir oluşuma meydan vermemeliydi.

Fakat türlü hesaplarla verilen tavizlerin neticesinde Anayasal düzene, demokrasiye, cumhuriyete doğrudan diş bileyen din kisveli oluşumlar doğdu, kök saldı, filizlendi, gelişti.

Manzara ortada…

FETÖ haricinde daha pek çok potansiyel oluşum var.

Kararlılıkla mücadele edilmediği sürece başımıza nice çoraplar örecekleri de gün gibi aşikar…

Sorunun kesin çözümü de işte bu kelimede gizlenmiyor mu aslında?

Kararlılık…

Devletin temel ilkelerini koruma konusunda kararlılık…

Ciddiyet ve taviz vermeme konusunda kararlılık…

Mücadelede; isimlere, aidiyetlere göre değil; kişilerin eylem ve niyetlerine göre hareket etme konusunda kararlılık…

Aksi halde, yani kararın şaştığı kararsızlığın ayyuka çıktığı durumda çözüm de buhar olup uçuyor.

Bugün Fetö ile mücadelede üç yılı geride bırakmış bulunuyoruz.

Hâlihazırda gün geçmiyor ki, her sabah yeni bir son dakika “operasyon” haberiyle uyanmayalım…

Devletin her biriminden, özel sektörün her köşesine varıncaya dek örgütün yapılanabilmiş olması akıl alır gibi değil.

Yüz binlerce isim… Tutuklusu, adli kontrol şartıyla serbest bırakılanı ya da yargılanarak hüküm giymiş olanı…

Ama bakıyoruz…

İşin siyasi boyutu hiç ele alınmamış. Bazı isimler sadece kızağa çekildikleriyle kalırken, bazılarına başka başka pozisyonlarda yeni makamlar tevdi edilmiş.

Hele bazı gazeteciler var mesela. Fetö’nün bile kara listesinde olduğu halde nasılsa Fetöcü damgası yemiş, soruşturma geçirmiş… Ama öte yandan Fetö’yle kol kola gezerken fırıldak gibi dönenlere hiç dokunulmamış.

Sokaktaki simitçi, fırındaki işçi, lokantadaki aşçı; bir örgüt üyesinin telefon rehberinde ismi geçtiği için tutuklanırken; Pensilvanya’da boy boy fotoğraf verenlerin ifadesi bile alınmamış.

Ne trajiktir ki, bunlardan bazıları televizyon kanallarında fellik fellik gezerken Fetö’nün yanında geçirdikleri günleri anlatıp akılları sıra örgüt şifrelerini deşifre ediyorlar. O da yetmiyor, aynaya bakmak yerine husumet besledikleri başkalarını örgüt üyeliğiyle filan suçlayabiliyorlar.

Memuriyetten ihraç edilip hiçbir adli işlem yapılmayanlar var.

Adli işlem yapılıp yargılama sonucunda beraat edenler var. Bazıları, iddianamede kendisine isnat yokken adının nasıl bulunduğunu merak ettiğiyle kalmış. Beraat kararına sevinmiş ama memuriyete geri dönüş yolu açılmamış.

Gayya kuyusu gibi bir şey…

İşte bu kuyunun içinde suya ulaşabilmek, tünelin sonunda ışığı görebilmek için yapılması gereken tek şey terörle mücadelede kararlı duruş…

Çünkü o kadar belli ki, sırf bukalemun misali bugün kabuk değiştirerek devlete yakın görünen, kendini gizleyen kriptolar, saklı sempatizanlar ilk fırsatta vatanımızın başına yeni çoraplar örmekle meşgul olacaklar.

Üç yıl önceki o dehşet gecesinin bir sebep değil de sonuç olduğunu, örgütün o güne varıncaya değin milletin dini, vicdani duygularını fare gibi nasıl kemirdiğini unutmamak gerek!..

Onun gibi, başka başka köktendinci menfaat örgütlerinin de bugün aynı yapılanma çabasında olduğunu da aklımızın bir köşesinde tutmak gerek!..

2016’dan yaşanan o dehşet gecesinin sadece bir anda doğmadığını unutmamak gerek.

Gelinen noktada…

FETÖ ile ilgili verilen araştırma önergeleri bile reddedilebiliyorken mücadelenin hangi noktasında olduğumuzu da görmek gerek!..

251 şehidin anısına, mücadeleyi doğru hedeflere karşı yılmadan sürdürmek gerek!..

Başka Türkiye yok.

Türkiye’nin düşmanı çok…