Anayasa Mahkemesi’nin kanunları bile iptal etme yetkisi var; Anayasa’ya aykırılıktan.

“Hak ihlali” kararı verdiğinde de, Anayasa’ya göre her kişi, kurum ve organ uymak zorunda.

Yerel mahkeme kuyuya bir taş attı, “Anayasa Mahkemesi” neymiş diye!

Yargıtay Dairesi kuyudan taşı çıkaracağına bu kez o da bir kaya yuvarladı.

Yetmedi..

Koca Yargıtay’ın Başkanı kuyudan önce kayayı kaldırıp sonra taşı çıkaracağına bu kez kayayı getirdi tam kuyunun ağzına yerleştirdi, kuyu kapandı, ışık tümüyle gir/e/mez oldu.

Hukuk bitti.

Dedi ki:

“Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında uzun süredir devam eden derin görüş ayrılıkları var”

Anayasa Mahkemesi’ne uymamanın gerekçesini Koca Yargıtay Başkanı böyle noktaladı, iyi mi?

Minareye kılıf uymadı.

Hukuk devleti bitti.

“Görüş ayrılığı” öyle mi?

Elbette görüş ayrılığı olacak; görüş ayrılığı olmasa ne partiler olur; ne yerel mahkemeler farklı, istinaflar farklı, yüksek mahkemeler farklı karar verir.

Allasen bir hastalığın teşhis ve tedavisinde doktorlar arasında, bir davanın çözümü ve yürütülmesi aşamasında avukatlar arasında görüş ayrılığı yok mu?..

Bu mudur Yargıtay’ın bakış açısı?

Pakistan’ı örnek koymuş Ceza Dairesi uymama kararına da Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ndan tutun Yargıtay’ın nice dairesinin nice kararına niye bakmamış; ki o kararların hepsi “Anayasa Mahkemesi kararları bağlayıcı” diyor.

Öyleyse konu Can Atalay’ın şahsına özel bir subjektif bakış açısı mı?..

Yargı subjektif bakabilir mi, siyasi erk etkisi altında kalabilir mi?..

“Görüş farklılığı” var diye; Anayasal kurallar yok sayılabilir mi?

Hukuk alanındaki bu inanılmaz gerileme 2023 hukukun üstünlüğü endekslerine bakalım nasıl yansıyacak?..

Sayın Yargıtay Başkanı keşke hukuktaki görüş ayrılıklarına rağmen son noktanın uygulanması gerektiğine işaret çekip o kuyuya atılan taşı ve üzerine konan kayayı kaldırsaydı da hukuk derin bir oh çekseydi, zararın neresinden dönsek kardır diyebilseydik.

Olmadı.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne imza atıyorsunuz.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığını kabul ediyorsunuz.

Milletlerarası antlaşmaları ülkenizin hukuk sisteminde anayasanın hemen altında, kanunlarla eş ve kanunlarla çelişki olması halinde kanunlardan üst seviyede tutuyor ve bunu devlet olarak kabul ediyorsunuz.

Ama sonra “işinize gelmediği için”, “kararı beğenmediğiniz için”, “karar kendi düşüncenize uymadığı için” AİHM kararlarına kah uyuyor, kah uymuyor ve dahası “tukaka” ilan ediyorsunuz….

Şimdi Anayasa Mahkemesi kararlarına uymamaya geldi sıra; sonumuz hayrolsun…

Peki Yargıtay şöyle yapsa ya, Yargıtay üyeleri arasından Anayasa Mahkemesi’ne üye seçiminde Cumhurbaşkanı’na isim gönderiliyor da atama Cumhurbaşkanı tarafından yapılıyor ya…

Protesto etse ya Yüksek Yargıtay’ımız, “ben AYM ile görüş farklılığından dolayı aday göstermiyorum, üye vermeyeceğim, sonra onlar da Anayasa Mahkemesi üyesi sıfatıyla benimle görüş ayrılığı yaşarlar” falan deseler ya!

Gülüyoruz ağlanacak halimize, çünkü akıl ile açıklanması mümkün olmayan olayları yaşaya yaşaya izahsız kalıyor pek çok konu!

Bu kararları alanlar gerçekten hukuk tarihine geçtiler.

Yerel Mahkeme, bir davada istinafın veya Yargıtay’ın verdiği karara hukuki düşüncesi uymasa da uymak zorunda değil mi; görüş farklılığım var diyebilir mi, dese dese ilk kararında ısrar eder, dosyası nihayetinde  Hukuk Genel Kurulu’na gider, aynı görüş farklılığını HGK kararına uymamak gibi bir saçmalamayla uygulamayabilir mi?

Hayır.

Aynı husus, Anayasa Mahkemesi kararları açısından da geçerlidir.

Ne kadar görüş farklılığı olursa olsun; birinin pamuk beyazı dediğine, diğeri kömür karası da dese…

Anayasa, normlar hiyerarşisinin tepesindedir ve Anayasa Mahkemesi kararları da istisnasız bağ-la-yı-cı-dır.

Uyulmaması anayasal suçtur, bu gerçeğin lamı cimi, minaresi kılıfı da yoktur.

Keşke Yargıtay Dairesi şöyle yapsaydı, ülkenin hukuk profesörlerinden 50 kişilik bir heyet oluşturup bir soraydılar “Benim Anayasa Mahkemesi kararına uymama hakkım var mı” diye…

Ayıp da değil, kendilerini yetiştiren hocalarından “görüş” alırlardı nihayetinde…

Ne bilelim belki o 50 kişilik heyette bir tek isim bile görüş farklılığında olmadan bir ders verirdi daireye.

Hukuk(!) baştan yazılırken ülkemizde; belki de görüş farklılığının olmadığı payda ortaya çıkardı; “hukukun sonu” diye!