Uludere olayının ağır bir yara açtığı kesin. Kabuk bağlayacak gibi de değil. Çünkü kaşıyan kaşıyana. İstihbaratın nereden geldiği muamma... İddialar ortaya atıldı, açıklamalar yapıldı. Ancak tam çözülemedi. Vur emrini kimin verdiği de meçhul... Başbakan Erdoğan, "Operasyonu sonradan öğrendim." dedi.

Olayın aydınlatılması için hiçbir şey yapılmıyor değil, idari ve adli soruşturma başlatıldı. Süreç biraz ağır işliyor. 5 ayı doldurdu. Neredeyse yarım yıl. Kısa bir süre değil. Gerek olayın boyutuna ilişkin, gerekse sorumluları hakkında daha somut, elle tutulur bazı sonuçlara ulaşılabilirdi. Sanki başladığımız noktadayız.

'Tuzak mı?' sorusu yersiz değil. Olay terörle mücadelede etkili sonuçların alınmaya başladığı dönemde yaşandı. Yıllarca dağınık görüntü sergileyen güvenlik güçleri ilk kez omuz omuza verdi. Terör örgütünün ülke sınırları içinde yer alan kamplarına girildi. Kandilcikler dağıtıldı. Onlarca terörist etkisiz hale getirildi.

Olayın tam da bu süreçte meydana gelmesi terör örgütüne bir nebze nefes aldırdı. Ve tabii 'tuzak' şüphesini de artırıyor kuşkusuz. O zaman tuzağı kim kurdu sorusu akla geliyor. İçeriden mi yoksa yabancı ülkelerin parmağı mı var? Yabancı istihbarat teşkilatlarının cirit attığı bir coğrafya.

Uludere, Milli Güvenlik Kurulu toplantısından hemen sonra oldu. O toplantının gündemi terördü. Ayrıntı verilmemekle birlikte, terörle mücadelede çok önemli bazı gelişmelerin değerlendirildiği kulislere kadar yansıdı. 34 sivil vatandaşın ölümüyle sonuçlanan saldırı plan, hesap ve stratejileri altüst etti.

Tuzak ya da ağır bir hata, sebebi her ne olursa olsun 'Uludere'nin kesinlikle normal bir olay olarak görülmemesi lazım. Maalesef 'olağanüstü hassasiyet' gösterilemedi. Olaya daha çok Ankara'dan bakıldı. Oranın hassasiyetleri dikkate alınabilir, yakınlarını kaybedenlerin duygularına daha iyi tercüman olunabilirdi. Biraz zayıf kalındığını düşünüyorum.

AK Parti hükümeti özür anlamına da gelen bazı adımlar attı. Ailelere tazminat ödendi. Başbakan Erdoğan'ın eşi Emine Hanım, bazı bakanlarla birlikte bölgeye gitti, hayatını kaybedenlerin yakınlarıyla dertleşti.

Uludere gündemden hiç düşmedi. Muhalefet özellikle BDP ve CHP, AK Parti hükümetine Uludere üzerinden yüklendi. Bu konuların siyasete malzeme olması arzu edilmez ama ne yazık ki Türk siyasetinin geleneğinde her olayı siyasi polemiğe dönüştürmek var. İçişleri Bakanı'nın açıklamaları Uludere hararetini artırdı.

Başbakan Erdoğan yurtdışında konuştu, Arena Stadyumu'nda yapılan İstanbul kongresinde partisinin görüşlerini anlattı. Daha teferruatlı açıklama için grup toplantısını kastederek "Salı gününü bekleyin." dedi. Erdoğan'ın salı mesajı heyecanlandırdı.

Dün grup toplantısına ilgi olağanüstüydü, herkesin gözü Erdoğan'ın söyleyeceklerindeydi çünkü. Başbakan, genel değerlendirme yaptı. Konuya tek açıdan değil çok yönlü yaklaştı. Hem kendisinin hem de Genelkurmay Başkanı'nın 'Olayın hata' olduğunu söylediğini hatırlattıktan sonra "Daha kaç kere söyleyeceğiz? Otomatiğe mi bağlayacağız bu işleri?" dedi.

Bir cümlesi Uludere olayına farklı bir boyut getirdi. Erdoğan şöyle dedi: "Dikkat ederseniz kaçakçıların hiçbiri bu bombalara basmadı. Bu iş çok büyük dikkat, çok büyük hassasiyet gerektiren bir iş. Harita kimlerin elinde? Bu haritayla beraber kaçakçılar bunların üzerine basmıyor..." Başbakan'ın ima ettiği kaçakçılarla terör örgütü arasında ilişkinin varlığı. Harita sorusunun da çok tartışılacağı kesin. CHP ve BDP cevap vermekte gecikmedi.

Uludere gündemden düşmeyecek. Daha çok konuşacağız. Yara konuştukça kanayacak. Kanadıkça istismar edilecek. Terörün açtığı yaralar bir değil, yüzlerce, hatta binlerce...