Rektefe ile rektör…  Aslında, ne kadar da alakasızlar birbirlerine di mi?..

Önce rektörleri rektefe etmeli.

Çünkü çoğu seçmece, nasıl seçiliyorlar, hangi üstün meziyetleri ile “üniversite” dediğimiz kurumun başına getirilebiliyorlar; halleri ortada!

Türkiye’nin dünya liginde ilk 500’de üniversitesi olmamasına şaşmamalı, bu kafa yapısıyla ilk 5000 bile tehlikede.

Demokrasi isteyenleri mürted ilan eden, mürted tövbe etmezse bunların öldürülmesi gerektiğini söyleyen (rektör!) de vardı.

O yüzden şaşırmak bize yabancı artık.

Bu rektörler şaşırtmıyor!

Kamuoyunun gündemine en son düşen rektefe edilmesi gereken bay rektör; ateist olanın bile söylemekten imtina edeceği şekilde uçmuş da uçmuş; akıl tutulması ile islamla uzaktan yakından ilgisi olmayan şekilde –tabiri caizse- yumurtlamış:

“Cumhurbaşkanı’na itaat etmek farz, karşı gelmek haramdır.”

Tutulacak bir taraf, bir kelime, bir harf arıyorsunuz; nafile!

Farz’ı belirlemiş.

Haram’ı tanımlamış.

Harran Üniversitesi Rektörü Ramazan Taşaltın’dan bahsediyoruz; şimdi o sahnede!

İTÜ Elektronik Bölümü mezunu.

Eski sistemde rektörlüğe giden yolda, akademisyenlerin yaptığı seçimlerde en çok oy alan 5.rektör adayıymış.

Birinci sıradaki aday 96 öğretim üyesinin oyunu almış. Bunun aldığı oy 58.

YÖK’ün kafasına göre yaptığı sıralama ile Cumhurbaşkanlığına sunulan listede de 3.sırada bulunuyormuş.

Üniversite öğretim üyelerinin iradesi es geçilerek bir kez daha düşük oy alan aday atanmış.

Oysa üniversitenin öğretim üyesi, üniversiteye kimin rektör olması gerektiğini kendisi daha iyi takdir eder.

İlköğretimde sınıf başkanını bile öğrenciler seçiyor kendi aralarında di mi?..

Ama üniversitenin rektörünü önceden öğretim üyeleri oyluyor, YÖK bir sıralama yapıyor ve nihayetinde Cumhurbaşkanı’na sunarak atamayı Cumhurbaşkanı yapıyordu.

Ki o sistem bile bundan iyiydi, şimdi artık böyle bir şeyin “ş”si bile kalmadı, artık rektörleri direkt Cumhurbaşkanlığı makamı atıyor.

Bir cumhurbaşkanının tüm üniversitelerin tüm öğretim üyelerini tanıması mümkün olmadığına göre bu atamaların gerçekten sağlıklı olduğunu söylemek, liyakatın ön plana çıkarıldığına inanmak mümkün olabilir mi?..

Velhasıl Taşaltı böyle oturmuş rektörlük koltuğuna.

Ve Cumhurbaşkanı’na karşı gelmek haramdır demiş.

İtaat etmek farzdır demiş.

Kastettiği Sayın Erdoğan mıdır, tüm cumhurbaşkanları mıdır?.. Örneğin Sayın Erdoğan’ın görev süresi dolmasından sonra yerine gelecek cumhurbaşkanı için de aynı temennileri mi söyleyecektir, aynı görüşleri mi paylaşacaktır pek sanmıyoruz ama bitirdiği bölümün verdiği etkiden olsa gerek fazla voltaj almış!

Bu satırların yazıldığı dakikalarda rektefe edilmesi gerektiğine inandığımız rektör kendini bakıma aldı ve istifa etti.

Evlere şenlik de açıklama yapmış; söylediklerinin yanlış olduğunu değil de cumhurbaşkanını ve üniversiteyi  yıpratmamak için istifa ettiğini belirtmiş.

Bundan sonra YÖK de şu açıklamayı yapmış: “Akademi camiamızdaki bütün değerli hocalarımızın ve bilhassa karar alma mevkilerinde bulunan sayın idarecilerimizin söz ve fiillerinin ölçülü, makul, ilmi çerçevede ve toplumun hassasiyetlerini gözetir şekilde olmasına azami dikkat göstermelerinin ehemmiyeti bir kez daha ortaya çıkmıştır”

Anladınız mı YÖK’ün eski dildeki açıklamasını, onu da meal etmek gerekiyor..

YÖK, öğretim üyelerimiz demiyor hocalarımız diyor, özellikle demiyor, bilhassa diyor. Önem demiyor ehemmiyet diyor…

Ah YÖK…

Ah üniversite…

Ah rektör…

Ne de bilimsel’siniz.

!

Nazan Öncel’in şarkısı mı ilaç gelir bize ama iyi geleceği kesin:

Gidelim buralardan…

Dayanamıyorum…