Hayat ne garip!

Neyin nereden geleceği, kiminle ne zaman karşılaşacağımız hiç belli değil.

Ben yazılarım sayesinde birçok insanla tanıştım.

Çok güzel dostluklar kurdum…

Her gün işyerinde yüz yüze konuştuğumuz insanlarla tanışıklıktan öteye gidemezken, “kelimelerim” bana çok değerli arkadaşlıklar, dostluklar getirdi.

Dostluk, benim hayatımda en değer verdiğim kavramların başında gelir.

Gerçi, dostluğun değerini bilenler, sadece bizim gibi hayatının ortalarında olanlar mı diye düşünmüyor da değilim.

Geçenlerde Balıkesirspor tarihinde iz bırakmış değerli bir futbolcu, eski bir dostumla sohbet ettik telefonda…

Sohbetimizin bir yerinde söz insanların ne kadar vefasız olduğuna, vicdanlarını nasıl kaybettiklerine geldi.

Şimdilerde modası geçmiş tanımlar bunlar.

Çoktaan unutulmuş duygular…

Hepimiz insanız…

Hepimizin beklentileri var.

Hatırlanmak, anılmak istiyoruz.

Aranmayı, hâl hatır sorulmasını istiyoruz.

Bir teşekkür, bir selâm, bir tatlı söz…

Kıymeti bilinsin istiyoruz yaptığımız işlerin, iyiliklerimizin…

Vefalı olmak bu kadar mı zor?

Ailemize karşı vefalı olmak…

Büyüklerimize karşı vefalı olmak…

Dostlarımıza, komşularımıza, sevdiklerimize karşı vefalı olmak bu kadar mı zor…

Vefa, duyguların en anlamlısı belki de…

Vefakâr insan, bana göre güzel insandır.

Ama ya vefasızlık?

Vefa göstermek ne kadar güzelse vefasızlık da o kadar acı verir insana…

Ne koyduk vefanın, vicdanın yerine biliyor musunuz?

Son model araba…

Yeni bir ev…

Son çıkan telefon…

Şu marka ayakkabı…

Onu aldık…

Bunu aldık…

Şunu aldık…

Maddiyata yöneldikçe manevi duygularımızdan uzaklaştık.

Aldığımız tüm bu değerli eşyalarla değerli olacağımızı sandık.

Oysa…

İnsanın gerçek değeri aldıklarıyla değil verdikleriyle ölçülür.

İnsanın karakterini giydiği kıyafet, kullandığı araba belirlemez.

Kişiliğini parayla geliştiremezsin.

Yüreğinizde, gönlünüzde “vefa” olmadığında biraz eksik kalır insanlığınız…