Bugünlerde çok gündemde Yapay Zekâ…
Bilgisayarların insan gibi düşünmelerini sağlayan bir algoritma…
Sağlıktan tutun da eğitime,
Ticaretten trafik yönetimine,
Güvenlikten kişisel gelişime kadar hemen her alanda yerini aldı.
Öyle ki belediye başkan adaylarını belirlemede bile kullanılıyor.
Yapay Zekayı “Yapay Zekâ”ya sordum şöyle cevapladı;
“Yapay zekâ (YZ), bilgisayarların insan benzeri yeteneklerle donatılması veya insan gibi düşünmelerini sağlayan bir bilim dalıdır. Biyolojik olarak insan sinir sisteminden esinlenilerek matematiksel olarak tasarlanan görsel algılama, konuşma, ses tanıma, hareket, muhasebe ve muhakeme yeteneğine sahip, kendi kendine öğrenme işlemlerini sürdürülebilen yazılımsal ve donanımsal sistemler bütünüdür.”
Bu kadar teferruatlı açıklamasına gerek yoktu…
“Bir bilgisayarın insanlarla ilişkili görevleri dijital ortamda yerine getirme yeteneği” deseydi anlardık “doğal zekâmızla…”
“İnsan” olmak başka bir şey!
Tiyatro sanatçısı, usta oyuncu rahmetli Müşfik Kenter'in taa yıllar önce,
Dijitalleşmenin hızla yaygınlaştığı bir dönemde toplumun içinde bulunduğu “iletişim” telaşına parmak bastığı;
“Eyy Dostluğu Klavyelerinde Arayanlar…” diye seslendiği tiradını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Geleceği yıllar öncesinden bakın nasıl görmüş Büyük Usta…
“Hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi?
Hiç vaktiniz yok…
‘Fast Live’, ’Fast Food’, ‘Fast Müzik’, ‘Fast Love…’
Dikte ettirilen yükselen değerler;
In’ler, Out’lar…
Buna benzer bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere altında bitecek hepsi.
Eyy Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar, size sesleniyorum!
Hangi tuş daha etkilidir sıcacık bir gülüşten?
Ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini?
Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahile vuruşunu?
İçinizi ısıtan güneşi gönderebilir misiniz mail arkadaşınıza?
Sevgiyi tuşlarla mı yaşarsınız?
Öpüşmek için hangi tuşa basmak gerekir?
Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman?
Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler!
Neden görmezsiniz bir akasyanın tomurcuklandığını?
Ve ıslak toprak kokusu var mıdır kitaplarınızın arasında?
Koklamak… duymak… dokunmak yok mu yaşam skalanızda?
‘Bilgi toplumu’ oldunuz da ‘duygu toplumu’ niye olmuyorsunuz?
Hayat ıskalamayı affetmez…
Keşkelerle, Tüh’lerle baş başa kalmadan önce…
Ahhh ahh…”