Her şeyin sahtesinin, çakmasının, GDO’sunun çıktığı bir hayatta, her şeyin parayla ölçüldüğü bir düzende doğallığa, basitliğe özlemdir eski günler.
“Eğer her şey bir şeyleri hatırlatıyorsa yaşlanıyorsunuz demektir.”
Bir yazıda okumuştum bu cümleyi; -aynı benim gibi- demiştim.
Orta yaşlara gelmiş bizim gibi insanlar için durum gerçekten de öyle…
Bir yıllanmış eşya, bir eski şarkı, bir sararmış fotoğraf alıp götürüyor bizi geçmişin o unutulmaz anılarının içine…
Bir anı bir başka anıyı akla getiriyor, bir cümle bir hikâyeyi anlatıyor, bir kapı bir başka kapıya açılıyor…
Bir çırpıda anlatıverdiğimiz, bir cümleye sığdırıverdiğimiz anılarımızın içinde koskoca bir hayat, koskoca bir yaşanmışlık çıkıyor…
Şimdiki nesil her şeyi akıllı telefonlarına kaydediyor ya…
Bizler demek ki gözlerimize, beynimize, kendi aklımıza kaydetmişiz hiç durmadan…
Şimdinin gençleri telefonlarının kaydettiği kadarıyla yaşıyorlar hayatı; bizler acısıyla, hüznüyle, sevinciyle (şarjımızın biteceği kaygısı olmadan) yaşamışız…
Bizler hayat biriktirmişiz…
Bizler duygu biriktirmişiz…
Bizler, soğuk kış gecelerinde içtiğimiz o bozanın tadını hala unutamayanlardanız…
Bizler, mahallemizdeki bekçinin düdüğünü hala kulaklarımızda yankılandığını duyanlardanız…
Bizler, lüks lambasının ışığında, gaz lambasının kokusunda kalanlardanız…
Bizler, elektriklerin kesileceğini haber veren tavandaki sarı ampulün göz kırpmasını, oyuna çevirenlerdeniz…
Bizler, sokaktan kan ter içinde gelip, annelerimizin hazırladığı bir salçalı ekmeğin bizlere yaşattığı mutluluktayız…
Bizler, sokağımıza, mahallemize, kasabamıza has olan o dili konuşanlardanız…
Bizler, soğuk kış günlerinin geldiğini, evlerin önünde odun ve kömür tepecikleri gördüğümüzde fark edenlerdeniz…
Bizler, üç kornerin bir penaltıya dönüştüğü mahalle maçlarında, dizimizi kolumuzu kanata kanata, başımızı gözümüzü yara yara oynayanlardanız…
Bizler, komşuyu bir akraba gibi gören, çat kapı komşunun kapısından içeri girenlerdeniz…
Eskilerden hep özlemle bahsederiz ya…
Bence eskinin güzelliği, insanların basitliğindeydi…
Doğallığındaydı…
Çünkü insanlar, daha yüzlerine henüz bu kadar çok maske takmayı bilmiyorlardı…
Bizler eskiyi “eski” olduğu için değil, “doğal” olduğu için seviyoruz aslında…
O doğallığı şimdi yaşayamadığımız içindir bu eskiye özlem…
Her şeyin sahtesinin, çakmasının, GDO’sunun çıktığı bir hayatta, her şeyin parayla ölçüldüğü bir düzende doğallığa, basitliğe özlemdir eski günler.
Televizyonumuz siyah beyaz olsa da bizim dünyamız her zaman renkliydi…
O renk bizdik, hayallerimizdi, geleceğe ait düşüncelerimizdi…
Bizler mal mülk peşinde koşmadık, çünkü bizler gerçek zenginliği çoktan bulmuştuk aslında…
Bir kitabın sayfalarındaydı o zenginlik…
Bir dostumuzun sözlerinde…
Çocuğumuzun yanağında…
Yaşlılarımızın gülümsemesinde…
Bizler para biriktirmedik, bizler hayat biriktirdik doyasıya…
Şairin dediği gibi;
“Biz küçükken çok büyüktük…
Sonra mı?
Büyüdük. Büyürken ne de çok küçüldük...”