“Başkan belediyeye yakınlarını doldurmuş, biri diğerine şişe atmış, şu bunu yapmış, bu da ötekine darılmış, tost faturası kabarıkmış, başkan tatile çıkmış, niye çıkmış, kim kazandırmış, kim kazandıramamış, o onu desteklemiş öbürü ötekini desteklemiş"
“Boş insanın kafası, şeytanın çalışma odası.”
İlçenin bugünkü haline bir de bu açıdan bakmak gerek:
Kişileri olay haline getirip konuşmaktan fikirlere yer kalmıyor.
İlçe gündeminde konuşulanlara bir bakınız:
“Başkan belediyeye yakınlarını doldurmuş, biri diğerine şişe atmış, şu bunu yapmış, bu da ötekine darılmış, tost faturası kabarıkmış, başkan tatile çıkmış, niye çıkmış, kim kazandırmış, kim kazandıramamış, o onu desteklemiş öbürü ötekini desteklemiş"
Miş, mış, muş…
Sanki memleketin tek meselesi bunlar.
Dedikodu üstüne dedikodu.
Ama unutulan şu: Lafla peynir gemisi yürümüyor.
Ve ilçenin hali de ortada.
DEDİKODUNUN ALTYAPISI
Peki, bu dedikodu düzeninin nedeni ne?
Şeffaf olmayan yönetimler mi, yoksa konuşmayı fikir üretmek sanan bir alışkanlık mı?
Siyasiler, “mış muş”lara fırsat vermeden açık ve şeffaf olsalar, birçok söylenti daha ortaya çıkmadan yok olur.
Vatandaş da belki o zaman kişileri değil, olayları; zamanla da fikirleri tartışmaya başlar.
Hep dedikodudan şikâyet edenler, biraz da kendi ketumluklarını sorgulasa fena olmaz.
Hani derler ya: “İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır.”
Asıl soru şu:
Eleştirip uyarmak mı daha değerli, yoksa her şey olup bittikten sonra dedikodusunu yapmak mı daha kolay...?
