Kime yanaşırsa ölüm; aynı acıyla yakar yüreğini insanın…

Dayanılmazdır.

Yaşayamayacak hale gelirsiniz.

“Zaman her şeyin ilacıdır” diyorlar ya hani…

Yaşayanın içini kimse bilemez ama bir şekilde, fani dünyanın acı gerçekleri arasında unutmanız mümkün olmasa da yokluğuna alışırsınız; hatta zaman içinde alıştığınıza şaşar kalırsınız…

Her gün ölümler ve doğumlar arasında yol alıyor hayat.

Ama hiçbir ölüm; zamanla bu kadar yaşar hale gelmemişti.

Tek lider, tek önder, tek başkomutan, tek başöğretmen, tek Atatürk...

Mustafa Kemal’i anıyoruz bugün sonsuz saygıyla ve sonsuz özlemle.

Tarihte hiçbir lidere duyulan sevgi zamanla bu kadar büyümedi.

Bugün yurdun her noktasında aynı anda sirenler çalarken saatlerin durduğu o an…

Eğer içi burkulmayan, gözü nemlenmeyen, tüyleri ürpermeyen varsa; ne tarihten haberdardır, ne de gerçeklerden. 

Daha Kuvay-i Milliye’nin fitilinin ateşlendiği ilk andan, kongrelerin yapıldığı o ilk günden itibaren Mustafa Kemal, başta İngilizler olmak üzere bu topraklara düşman herkesin hedefi haline geldi.

Özellikle cahil halk “din” kullanılarak kışkırtıldı, her türlü kötülemeyle Mustafa Kemal’e karşı cephe oluşturuldu.

Bugün de aynı manzaraları görüyoruz da bugünün manzarasında insanın aklının tahayyül edemeyeceği sözler duyuyoruz.

Kah Cumhuriyet’e, kah Atatürk’e her tür sataşma mevcut. 

Ama bugün Türkiye’de olup biten ne kadar yanlış varsa her yanlışta O’nun doğrularını bulunca insan karşısında; daha bir özlem duyuyor, daha bir saygı duyuyor, daha bir hayran kalıyor.

Öngörüsüne, ileri görüşlülüğüne, çağdaşlığına.

Tarım başta olmak üzere üretime, fabrikalar başta olmak üzere sanayiye, demiryollarına, eğitime, sağlığa, çiftçiye, öğretmene, velhasıl bugün neyi konuşuyorsak yanlışlar üzerinden; onlara verdiği önemle ve yaptıklarının ne kadar isabetli olduğuyla; biraz olsun düşünmez mi insan?

Ne kadar Atatürk düşmanlarına müsamaha gösterilirse gösterilsin, ne kadar o zamanın imkân ve koşulları bugünle karşılaştırılıp küçümsenirse küçümsensin, alkol kullanması bile siyaset malzemesi yapılırsa yapılsın, ne kadar ders kitaplarından kırpılırsa kırpılsın, ne kadar milli bayramlar budanırsa budansın…

Atatürk sevgisinin azaldığını gösteren bir emare oldu mu hiç bu toplumda?

Yoksa çığ gibi büyüyor mu O’na olan sevgi ve özlem?

Atatürk’e yapılan her sataşma bumerang etkisi gibi saygıyı artırmıyor mu?

Ölümünün üzerinden 84 yıl geçmiş…

Belki 84 kat büyümüş saygı.

Bugünün siyasetçilerinin; sadece Türkiye’nin sokaklarına bakmaları bile, görmek isterlerse eğer kendilerine pek çok ders verir nitelikte mesaj taşıyor.

İki türlü saygı var çünkü.

Biri görevde bulunmanın verdiği gücün doğal(!) yansıması...

Diğeri kendiliğinden...

Her meslek mensubu için geçerli, görevdeyken saygı görmek midir önemli olan, görev bittikten sonra yüzünüze bakanın kaç kişi olduğu mu?

Türkiye, bugün Türkiye Cumhuriyeti ise (lamı cimi yok, geçiniz reklam araları muhabbetini ve bir kısım gafillerin şaşkınlık ve kasıtla karışık kendi tribünlerine oynamalarını), bunu Atatürk’e borçluyuz.

Bugün sokağa bakarsanız eğer, ne demek istediğimizi anlayacaksınız.

Minnettarız.

Sonsuz saygı ve özlemle anıyoruz.

Hiçbir lider, zamanla böylesine büyümemişti.

Atatürk, zamanla ve her gün, bir öncekinden daha da büyüyor.