Konuşmak insanoğlunun sahip olduğu en büyük nimetlerden…
Kendini anlatabilmek ne büyük bir ihtiyaçtır. Bebekler bile kendilerini çıkardıkları seslerle anlatmaya çalışır; acıkınca, sıkılınca ağlar, sizin çıkardığınız sesleri taklit ederler. Elzemdir konuşmak, bir şeyler söylemeye çalışmak.
Ancak bazı tipler vardır çevremizde konuşurlar, konuşurlar... Hep anlatacakları çok şeyleri vardır onların. Ne saçmalıyorsun yine, diye geçirirsin içinden ama ‘sus’ diyemezsin öylelerine. Onlardan susmasını beklemek mantıklı konuşmalarını beklemek kadar zordur aslında. Herkesin başına muhakkak böyle bir durum gelmiştir. Ya en yakınınızdadır o kişiler ya da zorunlu olarak bulunduğunuz mekânlarda onlarla baş başa kalmak zorunda bırakılırsınız. Hani söz gümüşse sukut altındır deyişi vardır ya (benim çok katıldığım bir sözdür bu arada) sanırım o sözü ters anlayan bazı kişiler var. O kişilere bakınca sanırsınız ki konuşmak büyük erdem, mühim iş. Elbette konuşacağız insanız, başka türlü duygu ve düşüncelerimizi, hislerimizi nasıl anlatabiliriz ki?
Konuşacağız tamam da her şey dozunda güzel. Yeri geldiğinde susmayı bilerek konuşmalı, yeri geldiğinde de hakkını aramayı bilmeli. Hayat dengeler döngüsünden ibaret, ayak uyduramayanlar bir yerde takılıp kalıyor: kimi boş ve gereksiz laflarla dolduruyor zamanını kimi de tam tersi hep gereklilerle.
Velhasıl çok konuşmak, laf ebesi olmak da değil marifet. Marifet kendini dinletebilmekte...
Konuyu çok iyi özetlediğini düşündüğüm bir hikâye ile yazımı sonlandırıyorum.
Anlayana…
-----------------------------
Konferans ve Seyis
-----------------------------
"Buradaki tek kişi sizsiniz. Size göre konuşmalı mı, yoksa konuşmamalı mıyım?”
Seyis cevap vermiş:
“Hocam ben basit bir insanım, bu konulardan çok fazla anlamam. Fakat ahıra gelseydim ve bütün atların kaçıp bir tanesinin kaldığını görseydim, yine de onu beslerdim.”
Bu sözlerden pek etkilenen Profesör konferansa başlamış. İki saatin üzerinde konuşmuş, durmuş. Konferansın arasında dinleyicisinin de konferansın çok iyi olduğunu onaylayacağını düşünerek:
“Konuşmayı nasıl buldun? Umarım sıkılmıyorsundur.” diye sormuş.
Seyis cevap vermiş:
“Hocam sana daha önce basit bir adam olduğumu ve bu konulardan pek anlamadığımı söylemiştim. Gene de eğer ahıra gelip biri dışında tüm atların kaçtığını görseydim, onu beslerdim, ama elimdeki tüm yemi ona verip hayvanı çatlatmazdım.”
-----------------------------
FARKINDA MISINIZ?
-----------------------------
BUGÜN BİR TAKIM YAZARLAR MHP KASET SKANDALIYLA İLGİLİ ŞU YORUMU YAPMIŞLAR:
KASET KİMSEYİ İLGİLENDİRMEZ, ELEŞTİRENLER DE SÖZDE AHLAKÇILARDIR, DEMİŞTİR. FARKINDA MISIN? AİLEVİ DEĞERLERİMİZİ SARSAN SEBEPLER NORMALLEŞTİRİLMEYE ÇALIŞILIYOR. BEN VE BENİM GİBİ OLDUĞUNA İNANDIĞIM BİRÇOK ‘SÖZDE AHLAKÇI’ BÖYLELERİNİ KINIYORUZ. DURUM SADECE MHP İLE ALAKALI DEĞİL, BENİM İÇİN TOPLUMUN MANEVİ DEĞERLERİNİ SARSICI HAREKETTE BULUNAN HER KİM OLURSA BU KINANACAK BİRŞEYDİR.
KİM DUR DİYECEK BU EREZYONA!!! SEN, BEN, O… HEPİMİZ DUR DİYECEĞİZ.
-----------------------------
DÜŞÜNME MOLASI:
-----------------------------
AKIL VERGİSİ
Dostlarından biri, Fransız kralı 15. Lui’ ye:
- Majesteleri, demiş. Akıl vergisi almayı hiç düşündünüz mü? Hiç kimse budalalığı kabul etmeyeceğine göre, herkes böyle bir vergiyi seve seve öder.
Kral, alaylı alaylı gülerek:
- Hakikatten enteresan bir fikir, cevabını vermiş. Bu buluşunuza karşılık, sizi akıl vergisinden muaf tutuyorum.
***
SIFIR NEDİR
Önemli mevkide bulunan bir devlet adamı dalkavuğun birine
- Sıfır nedir? diye sormuş.
Cevap tam beklenildiği gibi olmuş:
- Sizin huzurunuzda ben.
***
BRAVO!
Genç bir şair, saçma sapan şiirlerini Victor Hugoya okuduktan sonra:
-Üstad, diye sormuş. Şiirlerimi nasıl buldunuz?
Victor Hugo:
-Vezinsiz, kafiyesiz ve manasız bir şey yazmak istemiş ve tam muvaffak olmuşsunuz, demiş. Bravo doğrusu.
-----------------------------
GÜNÜN SÖZÜ:
-----------------------------
‘Gerek yok her sözü, laf ile beyana. Bir bakış bin söz eder, bakıştan anlayana’
Hz. Mevlana