On binlerce kişinin bakışları arasında ilerleyen araç, bayrakların asıldığı suni tepenin önüne geldi, içinden beyaz takım elbiseli siyah gözlüklü bir adam çıktı, ayakta zor duruyordu, yanında bulunan arkadaşının yardımıyla sandalyeye oturdu.
Bir ucundan BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon'un tuttuğu olimpiyat bayrağı ona doğru yaklaşıyordu. Güçlükle ayağa kalktı, bayrağı bir süre tuttu.
O siyah gözlüklü adam Muhammed Ali Clay'di. Bu sahne, Londra Olimpiyatları'nın açılışında, final bölümünde yaşandı. Bayrak, Clay'in dokunuşundan sonra göndere çekildi. Benim için açılışın en etkileyici sahnesiydi. O, bir zamanlar kelebek gibi uçan, arı gibi sokan adamdı. Hâlâ yaşayan bir efsane. Tüm zamanların en büyük boksörü. Müslüman kimliğinden dolayı Türk insanı onu çok sevdi. Ringlerin en hareketli ağır sıklet şampiyonuydu. Spordan sonraki hayatı iyi geçmedi. Parkinson hastalığına yakalandı.
Saatler öncesinden olimpiyat köyüne doğru yola çıkarken olağanüstü gösteri izleyeceğimize emindik. Olimpiyatlar sadece rekorlarıyla değil, renkli etkinlikleriyle de hafızalarda yer ediyor çünkü. Özellikle de açılış programı... Kimi sahneler yıllarca unutulmuyor. Uçan adamı veya meşalenin okla tutuşturulmasını hatırlamamak mümkün mü? Köye ulaşmak zor, Londra'nın olağan trafiğine olimpiyatı da ekleyince yoğunluğu siz düşünün.
Stadyuma girmek zor değil, insan selinin içinden akarken görevliler ve işaretlerin yardımıyla oturacağınız yeri rahat buluyorsunuz. Ama önce üniformalı askerlerin sıkı güvenlik aramasından geçmek zorundasınız. Tribüne oturanların ilk gördüğü, bir köy hayatı oldu. O kadar gerçekçiydi ki, tam ortaya yerleştirilmiş köy evinin bacasından dumanlar tütüyordu.
Köy hayatı, en küçük ayrıntısına kadar yansıtıldı. Büyükbaş hayvandan koyun keçiye, tavuk ördeğe kadar. Köyden olimpiyatlara uzanan tarihsel süreçler anlatıldı. Köyün yerini, sanayi devrimi aldı. Dakikalar içinde köy kasabaya, şehre dönüştü, çimler, bahçeler gitti, onların yerinde çelik bacalar yükseldi. Sahanın tam ortasına fabrikalar kuruldu.
Sonrası masal gibiydi. Stadyum sanki film platosuna döndü. Sağlık teması işlendi. Hastane odalarında görmeye alışık olduğumuz yüzlerce yatak, sahayı doldurdu. Tribündeki herkes Harry Potter'ın fantastik sahnelerinin figüranı oldu. İngilizler sadece tarihlerini değil, kahramanlarını da sahaya yansıttı.
En büyük sürpriz Kraliçe'nin de rol almasıydı. Nasıl mı? Önce James Bond göründü ekranda. Daha doğrusu Bond'u oynayan aktör Craig... Bond, Saray'da Kraliçe'nin odasına girdi. Birlikte çıktılar ve helikopterle Londra'nın sembollerinin üzerinden uçarak açılışların yapıldığı stadyuma doğru ilerlediler. O anda helikopterler sahanın üzerinde göründü.
Gerçekle sanal birleşti. Kraliçe ve Bond, üzerinde Britanya bayrağı olan paraşütle atladı. Kendileri değil tabii, dublörleri. Kısa süre sonra da Kraliçe alkışlar arasında Kraliyet Locası'ndaki yerini aldı. Kraliçe'nin rol aldığı bu sahne, olimpiyat açılışlarının unutulmazları arasına girdi.
Meşaleyi stada İngiliz futbolcu David Beckham'ın getirişi, sahanın ortasında tutuşturulan ateşin büyük bir meşaleye dönüşmesi, ışık oyunları, olimpiyat halkalarının saçtığı ışıklar olağanüstü görsel şölendi, yazıyla anlatmak, kelimelerle ifade etmek mümkün değil.
Geçit töreni de çok renkliydi. Toplam 204 ülke... Aralarında adını duymadıklarımız var. Spor adamı ve oyuncular geleneksel kıyafetleriyle tribünün önünden geçti. Bayrakları taşıyan kimi sporcuların yüzüne aşinayız. Jamaika bayrağı 100 ve 200 metre dünya rekortmeni Hüseyin'in elinde. Suudi Arabistan adına yürüyenlerin arasında 3 de kadının bulunması dikkat çekti. Geçit törenine bir-iki kişiyle katılanlar da vardı, ordu gibi çok kalabalık olan da. En fazla sporcu, yarışların da favorisi ABD'deydi.
Kraliçe'nin oyuncu gibi rol aldığı, Ban Ki-moon'un bayrak taşıdığı, Muhammed Ali'li Londra Olimpiyatları'nın açılışı sadece olağanüstü görselliğe sahne olmadı, bazı sembollerle de öne çıktı. Yaşadıklarım, benim için de bir ilkti. Sizinle paylaşmak istedim. Masal gibi açılan olimpiyatlar, inşallah Türkiye için rüya gibi geçer...