Seçime bir ay kala miting alanlarındaki coşkulu kalabalıklar siyasileri de coşturuyor. Baharı kutlayan kuşlar gibiler hepsi maşallah! Geçtikleri her şehre bir kelam miras bırakıyorlar. Ancak bu miras her seçim dönemi bozuk plak gibi başa sarılıyor. Vallahi ben çok sıkıldım. Seçim dönemlerinde televizyon seyretmek nefret ettiğim 3 şey arasında ilk sıraya oturuyor. İkinci ise koca koca adamların 70 milyonun önünde dalaşması. Üçüncü ise, hep vaat duymak ve azının yerine getirilmesi. Ve daha da komik olanı ne biliyor musunuz? Birtakım düşünürler, asilzade şahsiyetler milletimin güzel insanlarını cahillikle, tepki vermemekle itham ediyorlar. Hadi oradan sende diyorum!!! O çok bilgili ama halktan kopuk aristokratlara. Halk her şeyin farkında aslında, her zaman farkındaydı. Millet o kadar bunaldı ki aynı şeyleri dinlemekten artık tepki veresi gelmiyor. Milletin sıkıntısıyla ilgilenmeyenlere, çözüm üretmeyene millet neden tepki versin ki!
***
Şu konuya değinmeden geçemeyeceğim.
"Kadınların mecliste sayısı artsın, onlar olmazsa olmaz" diyen sözde demokratik siyasetçiler, yapmayın Allah aşkına. Buradan bakınca hiç inandırıcı durmuyorsunuz. Bin 330 kadın adayın arasından en fazla 80’inin meclise girebileceği söyleniyor. 1330 ile 80 arasında 1250 gibi bir rakam var. Siz bizle alay mı ediyorsunuz? Seçilemeyeceklerini bildiğiniz halde SADECE GÖSTERMELİK, kadın adaylar göstererek demokratik mi oluyorsunuz yani. Siz bunlara inanıyor musunuz? Aslında evet inanıyorlar neden mi sevgili okurlarım: insan kendi yalanına bir süre sonra kendiside inanmaya başlar.    
***
Okurken bir hocamız (kulakları çınlasın) derste siyasetin ne olduğunu anlatıyordu. Sıra öğrencilere sormaya geldi: Sınıfın dörtte üçü yalan söyleme sanatı olarak tanımlamıştı. Bende o görüşe katılanlardanım. Sevgili hocalarım bu yazı vesilesi ile çoğunuzu esefle anıyorum. Neden mi? Hep olması gerekeni öğreterek birtakım şeyleri ciddiye almamıza sebep oldunuz. Ama gerçek öyle değil… Mezun olunca hiç düşüncem değişmedi bu konuda. Artış oldu ama azalma yok. Şimdi siyasetçilerin söz söyleme sanatını mükemmel icra eden ve bu icrayı hukuki zemine oturtmanın yolunu bulmuş zeki insanlar topluluğu olduğunu düşünüyorum. Üç-dört yıl önce anlamlandıramadığım çok şeyin anlama kavuşması benim için güzel bir durum. Neyse konuyu saptırmayalım değil mi. Özgür basın ve demokrasinin! Olduğu güzel ülkemde kadınların siyasette olması gerektiğinden bahsedenler vardı. Ben eminim erkekler arasında acayip geyikler dönüyordur bu konuda. Hani bazen kavga çıkıyor, mecliste yumruklaşmalar falan oluyor ya şimdi gözlerinizi kapatıp hayal edin. Kadın vekillerin kavgasını... Başka bir cümle kurmaya gerek yok felaket!!
***
Sakın yanlış anlaşılmasın kadın vekil sayısının artmasını destekliyorum. Ama bu bizim gibi gelişmemiş ülkelerde mümkün değil. Hatta hayal sadece... Ataerkil bir toplum yapımız var. Erkekler kendi egomanyalarını sürdürmek var iken neden eşitlik istesinler ki!!! Rahatının bozulmasını kim ister: kimse. Hem onlara göre siyaset kadın işi değil; neme gerek siyaset!!!
------------------------------------
DÜŞÜNME MOLASI:
------------------------------------
Bektaşi ile Hacı Osmanlı zamanında Ramazan'da içki içerken yakalanırlar. Kadı yaptıklarının cezasının ne olduğunu bilip bilmediklerini sorar bunlara. Hacı af diler "şeytana uyduk kadı efendi der" ve kadı hacıya idam cezası verir. Bektaşiye sıra gelir ve der ki "Kadı efendi ben gayri-Müslüman bana oruç farz değil." Kadı Bektaşiyi serbest bırakır. Bektaşi kadıya sorar kadı efendi ben de şehadet getirsem Müslüman olsam arkadaşımı da bağışlar mısın? Kadı efendi düşünür gavuru Müslüman yapmanın ona sağlayacağı sevabı hesap eder ve hacıyı da affeder. Kadının huzurundan ayrıldıktan sonra hoca şaşırarak bektaşiye; "Sen ne biçim adamsın be bir dinli oluyon bir dinsiz, sende iman yok mu bire münafık" deyip azarlar.
Bektaşimiz de "Gavur oldum kendimi , Müslüman oldum seni kurtardım. Peki sen ne işe yaradın?"      
***
Bir gün padişah'ın aklına köylü möylü fakir makir gibi konuşmaların neden yapıldığı gelir ve ferman verir "neden böyle konuşuluyor cevabı verene ağırlığı kadar altın verecem." Nice alimler ulemalar gelir fakat padişaha bir türlü aradığı cevabı veremez hiç biri de. Bir gün yaşlı ve çok bilgin birisi padişahın huzuruna gelir ve başlar anlatmaya "Padişahım köylü diye ektiğini yiyen yarı aç yarı tok yaşayanlara denir. Möylü ise yanında adamları olan adamları çalıştırıp kendisi yiyene denir" der ve padişah aldığı cevaptan memnun sana bir soru daha soracağım aynı şey padişah madişah diyenler içinde geçerli mi?
Adam şu müthiş cevabı verir:
"Olmaz olur mu padişahım rahmetli babanız padişahtı sizse madişahsınız..."
***
Necip Fazıl Kısakürek vapurla Karaköy'e geçerken yanına biri yaklaşıp:
- Üstad, diye sormuş. Peygamberlere ne diye gerek duyuldu, biz kendimiz yolumuzu bulabilirdik.
Necip Fazıl, okuduğu kitaptan başını kaldırmadan:
- Ne diye vapura bindin ki, cevabını vermiş. Yüzerek geçsene karşıya.
------------------------------------
GÜNÜN SÖZÜ:
------------------------------------
Mecliste arif ol kelamı dinle / el iki söylerse sen birin söyle. Karacaoğlan