Cumhurbaşkanı Gül'le Başbakan Erdoğan arasında 'görüş ayrılığı' yeni ortaya çıkmadı. Aynı siyasi iklimin insanları olsalar da her konuda 'aynı düşünmeleri' beklenemez.
Örnek mi? O kadar çok ki... Şike konusunda ayrıştılar sözgelimi. Erdoğan, cezaları fazla buldu, Gül ise indirime gitmenin adalet duygusunu zedeleyeceğini düşündü.
Tahmin ettiğiniz gibi sözü Cumhurbaşkanı Gül'ün Meclis'in açılışında yaptığı konuşmaya getirmek istiyorum. Gül, önceki yıllara göre daha kısa ancak uyarı ve mesajı fazla bir metinle çıktı kamuoyunun karşısına. Konuşmayı 'manifesto' diye niteleyenler oldu. İleride sık sık hatırlanacağı kesin.
Gül'ün sağlığıyla ilgili problemin kalmadığını söylemek lazım. Zaten yurtdışı geziler hariç, rutin programlarında bir aksama olmadı. Gül ile Erdoğan arasında en belirgin görüş ayrılığı 'tutuklu milletvekilleri' konusunda oldu. Cumhurbaşkanı, sözlerinin başında Genel Kurul salonuna baktı, "Bu tabloda bir noksanlık var." dedi ve ekledi: "Milletvekilliğine hak kazanmış herkes kesin yargı kararı ortaya çıkana kadar yasama faaliyetine katılmalı."
Kastettiği, 7 tutuklu milletvekili. 2'si CHP'den, biri MHP'den, geri kalanı ise BDP'den... 7'si de aynı davanın değil, farklı farklı davaların sanığı. CHP'li Balbay ve Haberal Ergenekon'dan, Engin Alan Balyoz'dan, BDP'liler ise KCK ve PKK'dan, kısaca terörden yargılanıyor. Alan hakkında yargı kararını verdi: 18 yıl mahkumiyet... Yargıtay aşaması henüz tamamlanmış değil.
Cumhurbaşkanı, bu konuda düşüncelerini yeni söylemiyor. Daha önce defalarca dile getirdi. Çanakkale'de 'Bütün milletvekillerini TBMM'de görmek isterim.' dedi. Meclis çatısı altında tekrarlamanın farklı anlamı var kuşkusuz. 'Tutuklu milletvekilleri' siyasi sorun olarak gündemi uzun süre meşgul etti. Meclis Başkanı, yasal düzenleme için inisiyatif aldı, parti yöneticileriyle görüştü. CHP, MHP ve BDP bir formül üzerinde uzlaştı. AK Parti ise MYK'da tartıştı, kanun yapmayı doğru bulmadı. Konuyu yargıya bıraktı.
Gül, konuyu tekrar gündeme taşırken şüphesiz partilerin duruşlarını biliyordu. Sadece muhalefet partilerinin alkışlayacağını, AK Parti'nin pek hoşnut olmayacağını tahmin etmemesi düşünülemez. Ve üstelik bu Meclis tablosuyla sınırlı değil, toplum boyutu da var. Sessiz kitleler Ergenekon ve Balyoz gibi davalar konusunda çok hassas.
Gerek Gül gerekse Erdoğan, bugüne kadar kamuoyu önünde 'görüş ayrılıklarını' dillendirmemeye özen gösterirdi. Bu kez öyle olmadı. Başbakan, sıcağı sıcağına cevap verdi. 'Polemiğe girmek istemem ama biz bu düşünceyi paylaşmıyoruz.' dedi. Ve yargılandıkları davalara dikkat çekti. 'Arazide çalışarak milletvekilliğini kazanmış değiller.' dedi.
Görüş ayrılığı 23 sayfalık konuşmada sadece 'tutuklu milletvekilleriyle' sınırlı kalmadı. Ekonomiden başkanlık sistemine kadar birçok konuda ayrı düştüklerini söylemek mümkün. Bu tablonun daha önceki görüş ayrılıklarına benzemediğini söyleyenler çıkabilir. Ben aynı düşüncede değilim.
Evet, Gül ile Erdoğan arasında 'görüş ayrılığı' var. Bunun daha da derinleşmesini beklemem, bir soruna veya krize dönüşmesine ihtimal vermem. Çünkü her iki ismin de bunun ne tür siyasî sonuçlar doğuracağını hesap etmemesi düşünülemez. Görüş ayrılığı doğal sınırları içinde kalır, ileri noktaya taşınmaz. Çankaya ile Başbakanlık'ın sadece rakımı değil, yapısı da farklı. Gül ile Erdoğan'ın üslubu da aynı değil. Gül yarın başbakan koltuğuna oturdu diyelim, tutuklu milletvekilleri konusunda Erdoğan'dan farklı davranacağını sanmam. İki ismin ilişkisi siyasetin kaderini belirleyecek. Ayrı düşmeleri önemsiz değil elbette, ben 10 yıllık deneyime bakarak ileride krize dönüşeceğini düşünmüyorum.