'Başkanlık sistemi' şimdi bu da nereden çıktı denecek bir konu değil.
Belli aralıklarla gündeme gelen kadim tartışma. Turgut Özal'ın cumhurbaşkanlığı dönemine kadar gidiyor. İlk gündeme getiren Özal'dı. Türkiye'nin yapısına 'Amerika'daki başkanlık sisteminin' daha uygun olduğunu söyledi.
O zaman da kişiselleştirildi. 'Özal başkan olmak istiyor' dendi. Sistem değil, Turgut Özal tartışıldı. Daha fazla yetkinin peşinde olduğu söylendi. 'Padişah olmak istiyor' diyen bile çıktı. Yüzeysel konuşuldu. Ayrıntıya pek girilmedi. O tartışmadan bugüne bir şey kalmadı.
Süleyman Demirel de tartışmanın dışında kalmadı. Turgut Özal'a en sert tepki gösterenlerden biriydi. Çankaya'ya çıktıktan sonra görüşleri değişti. Önce cumhurbaşkanının yetkilerinin azlığından yakındı. Meclis'i feshederek erken seçime götürme yetkisi istedi.
Güçlü cumhurbaşkanlığı, başkanlık sisteminin diğer adı. Demirel, başkanlık sistemi hakkında raporlar hazırlattı. 1996 yılında Aksiyon Dergisi'ne 'Rota başkanlık sistemi' diye kapak konusu yaptığımızı hatırlıyorum. 1990'lar, Türkiye'nin koalisyonlarla örselendiği yıllardı. Yapısal sorunların çözümü için sistem tartışmaları kaçınılmazdı.
Başkanlık sistemi AK Parti döneminde yeni gündeme geliyor değil. Başbakan Erdoğan, önceki yıllarda da, bugün de konunun tartışılmasını isterken 'başkanlık sistemine' de sıcak baktığını söyledi. AK Parti, yeni anayasa çalışmaları sırasında tekrar gündeme getirdi.
Başbakan Trabzon'da gençlere seslenirken 'Aranızdan belki başkanlar çıkacak' dedi. Başkan derken kastettiği devlet başkanı... Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, 'Türkiye eninde sonunda başkanlık sistemine geçecek.' dedi. AK Parti'nin istediği sadece teorik tartışma değil, pratiğe dökülmesi.
Son 30 yıla damgasını vuran üç siyasetçi saymaya kalksak, bu isimler hiç tartışmasız 'Turgut Özal, Süleyman Demirel ve Recep Tayyip Erdoğan' olur. Her üçü de Türkiye'ye güçlü siyasi liderlik yaptı. Sistemi onlardan daha iyi analiz edecek başka siyasetçi bulmak mümkün değil.
Turgut Özal'ın da, Süleyman Demirel'in de, Recep Tayyip Erdoğan'ın da 'Başkanlık sistemi Türkiye için daha uygun' demelerinin bir anlamı var herhalde. Sırf kendileri için, kendi yetkilerini artırmak için söyledikleri düşünülemez.
Sistemi tartışmamızı zorunlu kılan bir başka gelişme oldu. 2007 referandumuyla cumhurbaşkanlığının yapısı değişti. Artık cumhurbaşkanlarını doğrudan halk seçecek. Çankaya, sembolik bir makam değil. İç ve dış politikada daha fazla öne çıkacak. Cumhurbaşkanı olacak kişi yüzde 50'den daha fazla oy alacak.
İkili yapı zaten mevcuttu. Ama şimdi daha belirgin hale geldi. Cumhurbaşkanlığı yeni dönemde çok daha güçlü bir makam. Yetkilerini konuşmak ve yeni düzenlemelere gitmek kaçınılmaz. AK Parti'nin başkanlık sistemi tartışmasını başlatmasının tek sebebi yeni anayasa süreci değil, sistemi revize etmenin kaçınılmazlığı.
Önceki tartışmalardan farklı değil. Yine kişiselleşti. Erdoğan'ın başkan adaylığı üzerinden tartışılıyor. Muhalefet bu yüzden karşı çıktı. CHP de, MHP de 'olmaz' dedi. Kılıçdaroğlu ve Bahçeli, tartışmaya bile yanaşmadı.
Konu hiç ilerlemedi. Ayrıntıya girilmedi. Başkanlık veya yarı başkanlık ya da Türkiye'ye özgü bambaşka bir yapı konuşulabilirdi. Siyasetçiler, üniversiteler, aydınlar peşinen 'ret' yerine en azından yarınlara taşınacak çalışmalar yapabilir, raporlar hazırlayabilir.
Başkanlık sistemi dört partinin masada olduğu yeni anayasada mümkün değil, CHP ve MHP'ye kapıyı kapattı çünkü. Masanın dağılması durumunda AK Parti'nin 'B Planı' devreye girerse belki... Sistem bu haliyle revizyona muhtaç. Ya geriye dönülecek, cumhurbaşkanını Meclis seçecek ya da ileriye gidilecek, sistem adı konularak başkanlık, yarı başkanlığa evrilecek.