“Şu bizim çılgın Türkler” in Balıkesir kentindeki  temsilcileri, âlem kişiler’dir…Canları çekerse, tekeden süt çıkarırlar; canları çekerse dağları düz ederler… Kimi esnaftan hemşehri,  millet parasıyla  bir caddenin orta yerine konulmuş ve can güvenliğini sağlayan, bariyer denen tel örgüleri tekmeler yıkıp geçer, kimi esnaf dükkanının çerini çöpünü yolun ortasına yığıp, belediye alsın, buyurur…

Ailelerinde kaç isim nalıncı keseri kullanmıştır bilinmez amma, elindeki bu keseri, çoluk çocuğuna miras bırakan hemşehri de az sayıda değildir, lâf aramızda. Belediye, kiraladığı dükkânların tahliyesi / boşaltılması için dav a açar, davayı kazanır amma, kiracı 9 yıl şu kadar ay Belediye dükkânını boşaltmaz. Gün gelir yeni bir başkan kararını açıklar, şu tarihe kadar boşaltmazsan belediyemin dükkanını, yıkarım diye, ancak uyanık hemşehri yine konuşur: Çıkarım amma, bana uygun bir yer göster, oraya çıkayım , diyerek.
Kimi zamanlar, kimi hemşehrinin gözleri  kan çanağı’na dönüşür, ağlamaktan, sızlamaktan… Siftahsız kepenk indirmekten…Kimi zamanlar da efelenir, meydan okur Belediye’ye, başkaca kamu kurumlarına… Aklınızdan bile geçirmeyin sakın, biz cumartesi pazarında tezgâh açmazsak Balıkesir aç kalır, aççç!... buyuraraktan.
Marşal yardımı gibi gelir hemen takviye sesler :
Biz elli yıldır cumartesi pazarının pazarcılarıyız.. Tam elli yıldır cumartesi pazarı bizlerle canlanır, vatandaşın emrindeyizdir…
Bir Allahın kulu da çıkıp sormaz tabii, böyle büyük büyük lâflar edenlere.. A benim açıkgöz bilâderim, sen 50 yıldır cumartesi pazarının esnafıyım diyorsun amma, elli yıl önce bu kentte cumartesi pazarı yoktu, Cuma ya da Pazar pazarı da yoktu. Ayıp olmuyor mu, böyle gözlerimizin içine baka baka yalan söylemen, günah değil mi yaptığın ?  gibi cümlelerle.
Benzeri masallar, öyküler yine gündemde… Bu kez de “Sakarya dosyasıyla”
Sakarya dediğiniz, bir kentin mahallesidir, hatta sıra numaralı mahalleleridir.   “Birinci Sakarya, İkinci Sakarya¨ gibi.
O Sakarya’nın  oturanlarından kimileri de konuşurlar, masal tam olsun der gibi. Ben şu yaşa geldim, mahalleme  bir vali gelmedi daha.. Tam 48 yıldır Vali yüzü görmedik buralarda… gibi cümlelerle…
Mahallenin yaşını başını almış olan kişisi olmak kolay değildir. Amca’dır, dayı’dır, dede’dir, büyük babadır… O bilmeyecek de yani, sokaklarda çelik çomak oynayan  çocuklar mı bilecektir, Sakarya’ya 48 yıldır vali gelmediğini?
Böylesine büyük büyük lafları  sayfalarına geçiren gazete de sormaz hiç nedense.. Bey amca, sen 48 yıldır bu mahallede Vali görmedim diyorsun ya, sen kaç yıldır bu mahallede oturuyorsun da, 48 yıl vali görmediğini söylüyorsun,  gibilerden.
Yaşını başını almış adama, amcaya, dayıya, dedeye, büyük babaya bu tür soru yöneltilmesinin saygısızlık olacağını sananlardandır belki soru sormayanlar amma, kendilerine olsun sormaları da ayıp değildir ya… 48 yıl bu mahalleye vali gelmediyse, demek son gelen vali  1960’larda ziyaret etmiştir. 1960 ‘lı yıllarda ise, Devlet İstatistik Enstitüsü kayıtlarına / kitaplarına göre, Balıkesir kentinin nüfusu 27 bindir. Mahalle sayısı da 30 bile değildir. Dahası, 27 bin nüfuslu bir kentin, Sakarya diye bir mahallesi de  yoktur,  olmamıştır. Sakarya kelimesi de, gazozcu Şerif Ali’nin Sakarya gazozunun adıdır.… Bu amca nasıl oluyor da, olmayan mahalleye vali gelmemesinden şikayetçidir, biraz düşünmem gerekmez mi?..Ben öyle her ağzı açılanın sözünü yazarsam, ekmeğini yediğim mesleğim yara almaz mı,  mesleğime beslenen güven duyguları sarsılmaz mı?
Dedik ya, bir âlemdir bizim hemşehri… 50 yıl önce olmayan cumartesi pazarının 50 yıllık satıcılığına da soyunur 30 yaşındayken,48 yıl önce  olmayan mahallesine Valinin 48 yıldır gelmediğini de şikayet eder…
O nedenle, Balıkesir hep konuşur, konuşur, konuşur…Ne dipsiz kile dolar, ne boş ambarlar yarına bir şeyler depolar…