Siyasetin gündemi, bağımsız adayların vetosu. Ankara önceki akşam büyük şok yaşadı.
YSK, BDP kökenli 7 bağımsızın adaylığını iptal etti. Tablo zaten şık değildi. BDP, ismi ve amblemiyle seçimlere girmedi. Stratejiyi, 2007'de olduğu gibi desteklediği bağımsız adayları Meclis'e gönderme üzerine kurdu. Hedefi de büyüttü, hesaplar 30'un üzerinde milletvekili çıkarmaktı.

YSK'nın vetosu, diğer partilerin hesaplarını altüst etti. Faturayı AK Parti'ye kesenler çıktı. Hükümetin YSK üzerinde etkisi olsaydı eğer yurtdışında yaşayan Türk vatandaşlarının oy kullanmasını sağlardı. Bu yönde büyük çaba sarf etti, gerekli yasal düzenlemeleri yaptı, altyapısını oluşturdu, başta Almanya olmak üzere ilgili devletlerin 'olurunu' aldı. Başbakan Erdoğan, Almanya seyahatinde gurbetçilere müjdeyi vermeye hazırlanırken YSK elini daha çabuk tuttu ve yurtdışında yaşayanların oy kullanamayacağına karar verdi.

YSK'nın vetosu siyaseten de, hukuken de tartışmaya açık. Ertuğrul Kürkçü'nün veto gerekçesi taa, 1975 tarihli sıkıyönetim mahkemesinin kararına dayanıyor. O günden bu yana çok şeyler değişti. En başta topyekûn anayasa değişti. Sonra, kanunların ruhu değişti. 23. dönem Meclis'te milletvekili olarak bulunan Gültan Kışanak'ın 92 tarihli cezasının bir önceki seçimde değil de yeni fark edilmesi... Şaka gibi. Yargı şaka yapar mı? Ciddi bir devlette böyle bir şey olabilir mi? YSK'nın veto gerekçesi; memnu hakların iadesine ilişkin kararın ibraz edilmemesi. İptalden önce eksik belgelerin tamamlanmasını istemeleri çok mu zordu? Mevzuatı yasaktan yana değil de daha özgürlükçü yorumlayamazlar mıydı? Milli irade, sürekli özgürlük yönünde gelişti. YSK, bunu devam ettirebilirdi.

BDP'yi ise anlamak mümkün değil. Anayasa değişirken, 12 Eylül'ün vesayetçi maddeleri kaldırılırken BDP milletvekilleri Genel Kurul'dan kaçtılar. Hiçbiri oylamalara katılmadı. Siyaset, geleceği öngörmek ve gerekli önlemleri almak demektir. BDP milletvekilleri çok değil bir adım ötesini görebilmiş olsalardı anayasa paketi hazırlanırken 76. maddeyi tartışmaya açabilirlerdi. Veto sonrası sokakları, meydanları hareketlendirmenin anlamı ne? Toplumun sinir uçlarına dokunarak hangi sorunu çözeceksiniz? Bu topraklarda sokaklardan, meydanlardan hiç çözüm çıkmadı. Şiddet gibi, savaş gibi kavramlarla tepki göstermek kime hizmet? BDP yönetimi 'seçimlere katılmamak' da dâhil bütün seçenekleri değerlendirdiklerini duyurdu. Umarım öfkeyle sandığı veto değil, serinkanlı, sağduyulu bir kararla önce eksiklikleri giderir, ardından seçimlere katılırlar.

CHP'nin hamlesi ilginç, Kılıçdaroğlu dün 'Meclis olağanüstü toplansın, vetoya çözüm bulsun.' dedi. Bu çıkışın hedefi belli; AK Parti'yi köşeye sıkıştırmak. Yani çözüm odaklı değil, siyasi bir çıkış. Pratik olarak mümkün değil. Seçimle ilgili yapılacak bir yasal düzenlemenin bir yıl içinde uygulanma imkânı yok. Anayasaya geçici madde ilave bir seçenek olabilir. Mevcut şartlarda bir anayasa değişikliği mümkün mü? CHP, 101 milletvekilinden kaçını Meclis'e getirebilir? 3'te 2'si liste dışında... AK Parti ve MHP'de de durum farklı değil. Milletvekillerinin yarısından fazlası Ankara'yı terk etti bile.

Normal şartlarda, hassas konularda anayasa değişikliği yapılamazken, yarısı listelerin dışında kalmış milletvekillerinin 367'sini toplayarak düzenleme yapmak ne akla ne siyasete uygun. CHP'nin manevrasının AK Parti'yi sıkıştırmanın ötesinde bir anlamı yok. Hiçbir sonuç da doğurmaz.AK Partili Ahmet İyimaya'ya 'Bir çıkış mümkün mü?' diye sordum harika cevap verdi: 'Serin zamanlarda hukuk üretemeyenle, hararetli zamanlarda doğru çözüm bulamaz'. CHP ve BDP milletvekilleri anayasanın değiştiği serin zamanlarda oylamalara katılmamak için Genel Kurul'un dışına kaçışıyorlardı. Her şeye rağmen 'BDP'siz bir Meclis' eksik kalır. Çözüm, YSK'nın itirazları değerlendirirken yasaları zamanın ruhuna uygun biçimde özgürlükçü yorumlaması...