Tehlikelerin farkında değilseniz, hazırlık, önlem alma ve olası kayıpları azaltacak çalışmaları yapmamışsanız tehlike afete dönüşür ve “felaketler” bitmez.
Belediye başkanları, 17 Ağustos 1999 depreminden bu yana asli görevlerini yapmak yerine deprem bilimcilerini konuşturmayı marifet sayıyor.
Bilim insanları 30-40 yıl önce ne diyorsa, bugün de aynı cümleyi kuruyor.
Prof. Dr. Naci Görür'den, Şener Üşümezsoy'a, Celal Şengör'den Övgün Ahmet Ercan'a, Süleyman Pampal'dan Hasan Sözbilir'e kadar hemen hepsi şunu söylüyor:
"Depreme dirençli kentler oluşturmak için seferberlik şart."
İşin özünde başkaca da bir şey söyleyeni görmedim, duymadım, bilmiyorum.
En son Sındırgı'da yaşadığımız 6.1 büyüklüğündeki deprem ve ardından 7000'e ulaşan artçı sarsıntılar sonrası fay hatlarıyla ilgili bilimsel açıklamaları tekrarladı deprem bilimciler.
Asıl dikkate alınması gereken sözleri ise başkaydı bence.
Yerel ölçekte riskleri azaltan bir afet yönetim ve yönetişim düzeni kuruldu mu?
İmar planları afet risklerini azaltma amaçlı planlama olarak yapıldı mı?
Deprem yönetmelikleri ve yapı denetimi gerektiği gibi uygulanıyor mu?
Şimdi bu yukarıda saydıklarımdan ne kadarı Balıkesir'de uygulandı, dikkate alındı.
Bunları tam olarak bilen olduğunu sanmıyorum şehirde.
Çünkü gelen gidenin yaptıklarını bozmakla meşgul her daim, her dönem.
Bizim başkanlar (bir, ikisini tenzih ederim) şunu çok iyi yapıyor:
Deprem olduktan sonra deprem uzmanlarını getirip, adeta “bir şeyler yapıyoruz” algısıyla günü kurtarıyor, malından, canından sorumlu oldukları şehir halkını adeta uyutuyor!
Tekrar soralım:
30 yıldır Balıkesir ve ilçelerinde hangi kentsel dönüşüm projesi hayata geçirildi?
Bir şehrin imarı bozuksa, imanı da sorunlu demektir.
Ez cümle;
Tehlikelerin farkında değilseniz, hazırlık, önlem alma ve olası kayıpları azaltacak çalışmaları yapmamışsanız tehlike afete dönüşür ve “felaketler” bitmez.
Tefekkür ile tevekkülü ayırt edenlere selam olsun...