İnsanın bilinen tarihi boyunca “deprem korkusu” da hep vardı. Bilimsel söyleyişiyle “Seismophobia” zamandan bağımsız ama mekânla doğrudan ilişkili…

Medeniyetler yıkıp insanları yeryüzünden silen depremin yarattığı korkunun, atalardan bize geçmesi elbette doğal…

Öğrenilen bir duygu kabul edilen korkunun bu türü bireysel olmaktan çok, toplumsal boyuta sahip olma özelliğine sahip

Gerçek şu ki; Dünya tehlikeli bir yer. Zira buradan sağ çıkan olmadı.

Bu sözü, bir şeyin aksini söyleyerek etkiyi artırmak (ironi) için söylemedim.

İnsan, her duyguya hem hızlı alışan hem geç alışan varlık. Kendi duygularımızdan bile emin olamadığımız halde “İnsan şudur” diyerek de sıkça yanılırız. Her durumda insan karmaşık bir varlık. Duyguları, sezgileri, sevgileri, düşünce ve davranışlarıyla…

SARSICI BİR HATIRLATMA

Daha 2 yıl önceki depremin merkez üssü İzmir’in 70 kilometre uzağından gelmesine rağmen 117 can gitti. Günlerce deprem konuşuldu, yapılaşma hassasiyeti gündemde tutuldu, hızla unutuldu.

Bilim insanlarına soruldu, gerçekleri en ileri boyutta ifade ettiler. Pekiyi karar vericiler ne yaptı?

Neredeyse bilimin söylediğinin tam tersini…

İzmir bir deprem bölgesi ve hesabı bile yapılamayacak kadar riskli fay hatları var.

Sürekli deprem üreten bu bölgede Cuma sabaha karşı meydana gelen 4.9 büyüklüğündeki depremde hafif hasarlar dışında can kaybı olmadı. Daha az konuşulacağı kesin.

Yapısal stokların gözden geçirilmesi yayın kuruluşları tarafından ekrana çıkarılacak bilim insanları tarafından yine gündeme getirilecek.

Bir de kesin olan insanı hayatta tutan korku duygusu kişiler arasında bir anı gibi konuşulacak. Ancak korku bireysel olduğuna göre, bu duyguyu geliştiren etkileri de gündemde tutmakta yarar görüyorum.

Deprem, sonuçlarını öngöremediğimiz bir doğal afet olması nedeniyle ölüm ve kaybetme korkusuyla yüz yüze bırakabilir.

Bilimsel adıyla “seismopia”, deprem korkusu “deprem” sözcüğüyle birlikte zihnimizde canlanır.

Ailemizi ve yakın çevremizi kaybetme ihtimaliyle tehdit unsuru olarak belirir.

Bu duyguları, “tehlikedeyim”, “güvende değilim”, “bu korkuyla baş edemeyeceğim” gibi olumsuz düşünceler derinleştirir.

Deprem korkusu, depremi doğrudan yaşamak veya haber ve görüntülere tanık olarak dolaylı yaşanır.

NASIL YENECEĞİZ?

Güvende yaşamak her insan için temel ihtiyaçtır. Yine aynı insanın zihninde “Dünya tehlikeli bir yer” algısı işte böyle zamanlarda olumsuz bir inanç olarak yer edebilir.

Bu inancın derinleşmesi bireyin yaşam sevincini yitirmesine neden olabilir.

Beklenmeyen bir durum karşısında endişe, korku ve panik normaldir. Ancak bir aydan fazla süren ve bireyin günlük işlerini sürdürmesini engelleyen durum halini almışsa mutlaka psikolojik destek istenmelidir.

 Hayatı kâbusa çeviren deprem korkusunu azaltabilecek bazı önerileri şöyle sıralayabiliriz:

  • Her gün yaptığınız işlerinizi asla bırakmayın. Alışkanlıkları sürdürmek hayata tutunmanızı sağlar.

  • Yaşadığınız zor duygulardan kaçınmadan, korkularınızın üzerine giderek zamanla endişelerinizi kontrol altına alabilirsiniz.

  • Aile bireyleriyle deprem anında yapacaklarınızı, kendinizi nasıl koruyacağınızı açıkça konuşarak kaygılar azaltılabilir.

  • Çocuklar için deprem korkusu daha zorlayıcı olabilir. Onların yaşına ve gelişim düzeyine uygun açıklamalar yapılmalıdır. Öncelikle ebeveynlerin sakin kalması gerekir.