İletişimci doğasıyla dünyaya gelen insanlara gıpta ederiz.

Sınırları yok gibidir. Ellerinde her kapıyı açacak sihirli anahtarları varmış gibi davranırlar.

Yerine göre bilge, derin fikirlere sahip; yerine göre basit ama ikna edici sözlerle konuşurlar.

Kimi zaman da koskoca kalabalığın içinde iki kelam edip istekleri doğrultusunda insanları yönlendirir.

Özgüvenli ve kaygısız halleriyle çekicilikleri de vardır.

Tasarlanmış “karizmatik kişi” kavramından ayrı tutuyorum bu halleri…

Çevresindekilerin üzerinde her insanın çaresi onlardaymış izlenimi bırakırlar.

Bugünlerde ana hatlarını çizdiğim bu karakteristik özelliklere sahip kişiliklere ne çok ihtiyacımız var değil mi?

Aslında bu saydığım özendirici niteliklerin hepsi her aklı başında insanda var. Çünkü bu duygu, düşünce ve davranış temel insan halleridir.

Sadece her insan onları içinde besleyip canlandırmak, sonra eyleme dönüştürmekten yoksun bırakıyor kendini…

Yaşama katılırken insan ve evrene ilişkin edindiği bilgilerin kaynağı, aile ve sosyal çevre faktörleri bireyin tutum ve davranışını etkiliyor.

Bu konuya neden girdim?

Nedeni çok basit. Bir o kadar da önemli. Devam edelim o halde…

ALDATAN VE ALDATILAN İNSAN

Yüksek iletişim becerileriyle ötekini etkileyen kişilerin içinde “insanî sıcaklık” taşıdığı bir gerçektir.

Aksi halde bu durum kalıcı olamaz.

Günümüzde muhayyel ile hakikatin nasıl birbirine karıştığını anlatmak için bunları yazıyorum.

Profesyonelce tasarlanmış sosyal medya teknikleri, ileri teknolojiyle kuşatılmış iletişim dünyası insanı başka bir şeye dönüştürdü.

Bu dünya içinde kandırmayan, hakikati gizlemeyen, anlamı konunun stratejisi olarak kullanmayan iletişim teknolojisi bulmak imkânsız hale geldi.

İçinde insan duyguları barındırmayan kişiler bile olağanüstü etkileyici birine dönüşebiliyor.

Bu kuşatılmış yapı içinde Fransız psikanalist Jacques-Alain Miller, iletişimi şöyle tanımlıyor: İletişim, ötekini aldatmak, tartışmayı kazanmak, tehdit etmek, baştan çıkarmak ya da gerçek arzunuzu gizlemek için kullanılıyor.

Tanımlama yabancı gelmedi değil mi?

İnsanoğlu, artık nereye gittiğinin bilincini yitirip üzerini yavaş yavaş örten “kadife karanlık” içinde kaybolmaya başladı.

İddialı ama uyarıcı niteliğiyle doğruluk payı yüksek bir cümle değil mi?

İçinde insan sıcaklığıyla hayatı kuşatan gönül insanlarının boşluklarının büyüdüğüne dikkat çekmek için bu konuya girdim.

Kadife karanlığı aydınlatacak, bugün hayatta olanların kısacak tarihinin bir yerlerine gömülü güneşi çıkarıp talihimizi güldürecek hakiki insan ilişkisine ihtiyacımız çok.

Bunun için bilimsel düşünce ve akıl yürütmenin rehberliğinde ilerlemek, yeni iletişim teknolojilerini insanı merkez alarak tasarlamaya muhtacız.

Yoksa… Yoksa… Güneşin battığının işareti olarak, sadece "Küçük Adamlar"ın gölgelerinin uzamasını seyredeceğiz!

Yoksa… Yoksa…

İnsanlık tarihi kadar eski olan iletişim kavramını yine “aldatan ve aldatılan insan” kavramları içinde kabul edip dönülmez akşamın ufkunu…