İnsan, genellikle kendi dışındaki her şeyi kişisel görgü, bilgi ve düşüncelerine dayanarak yorumlar.

Kendi değerlerinden bağımsız karar vermesi zordur.

Bir de bilimsel disiplinlere mesafeliyse, hayatı düz olaylar silsilesinden ve bireysel tecrübelerinden ayıramazsa tarafsız kalabilmesi neredeyse olanaksızdır.

Olaylar onun zihnindeki gibi gelişir, insanlar onun önyargılarına göre değerlendirilir…

Oysa olaylar bambaşka mecralara akar, her insan ve içinde yaşattıklarını bir başka insan gerçek anlamda asla bilemez.

Öyle ki insan bazen kendini bile tanıyamaz. Bir davranışı hangi duygu ve düşünceye dayanarak sergilediğini bile net olarak açıklayamaz.

Hal böyle olunca ilk Covid-19 vakasının ortaya çıktığı Aralık 2019’dan itibaren yaşadıklarımızın kişisel hayatımızda yarattığı etki de farklı… Yani kimse kimseye benzemeyen duygu dünyasını yaşıyor.

Dün itibariyle dünyada 134 milyon 975 onaylanmış vaka, 108 milyon 655 bin iyileşen kişi vardı. Virüs nedeniyle 2 milyon 922 bin kişi öldü.

Her gün duyduğum, medyadan okuduğum haberlerde, “insanlar bunalımda”, “herkes mutsuz”, “öğrenim kaybı”, “bir nesil kaybedildi”, “dünya bir kaosun içinde düştü” mealinde genellemeler üzerine bu konuya kısaca değinmek istedim.

Oysa gerçekte herkes kendi içindeki karmaşasını ya da düzenini yaşıyor ve söylüyor.

KAOS MU, KOZMOS MU?

Kaos sözcüğü belki de bir yıldır olduğu kadar böylesine dillere düşmemişti.

Nedir kaos?

TDK sözlüğünde, “Evrenin düzene girmeden önce içinde bulunduğu, biçimden ve düzenden yoksun, uyumsuz ve karmakarışık olan durumu” diye tanımlanıyor.

Kaos kuramı, düzensizliğin içinde var olan düzene değinirken, küçük görünen başlangıç koşullarının büyük sonuçları olabileceğini söyler.

Kaos, karmaşayı ifade ederken; düzenlilik kozmos sözcüğüyle anlatılıyor.

Yaşadığımız günleri “kaos” olarak nitelendirenlerin gerekçesinin “belirsizliği” tanımlamak için etkili bir sözcük diye tercih ettiğini var sayıyorum.

İşte bu noktada kendimize esaslı sorular sormalıyız ki, bu kaos içinde düzen kurabileceğimiz yanıtları da bulalım.

İçinde bulunduğumuz dünyayı ve yaşadıklarımızı neye dayanarak yorumluyoruz?

Tarih, sosyoloji, psikoloji, teoloji, tıp, medeniyet tarihi, iletişim gibi temel disiplinlerin hangisinden besleniyoruz?

Hangi bilimlerin önde gelen kişilerini anlayabiliyor, kendi hayatımızı ve dünyayı düzene sokacak anlamlı sonuçlar çıkarabiliyoruz?

Daha uzayıp giden onlarca soru olabilir. Ancak önce duygusal mı, mantıksal mı değerlendirme yapıyoruz ona karar vermeliyiz.

Hayatı bütün duygularıyla yaşayıp, içinden ruhsal ve bedensel yaralar almadan çıkabilmek için başka yolu olmadığını bilmeliyiz.

Mutluluğu sadece her türlü konforun temin edildiği düzen içinde arayanlar, pandemi sonrası da bu hedefe ulaşamayacağını bilmeli…

Dünyada okulları en çok kapatan 5. ülke Türkiye’de, “bir nesil kaybedildi”, “öğrenim kaybı yaşıyoruz” teraneleri sadece bilgisizliğin ve çaresizliğin ifadesidir.

BİLGELİĞE İHTİYAÇ VAR

Bilgi, bilgelik, bilinç, mantık, sağlıklı yaşam bilgisi edinmek için bir yıl uzun bir zamandır. Eğer pandemi koşullarının yaşandığı 15 aya dayanan sürede hala bilgimizde artış yoksa; kişisel tarihimizdeki dar düşünce ve yaşam kalıpları içindeysek durumumuz vahim!

Eğer bu ülkenin insanı, çocuklarının bilmesi gerekenleri okullar kapalı da olsa öğretecek düzeye gelemediyse durum vahim!

Bilgiye kolay ulaşılabilen bir çağdayız. Ancak hala bu bilgilere okullar kapanınca ulaşamayacağını söyleyenler çoğunluktaysa hakikaten cehaletin pençesindedir.

Okulların, sosyalleşme sürecini hızlandıran ortamlar olduğu kesin..,

Bunun yanında kültürlerin buluşması, iyi örneklerin modellenmesi, kolektif bilginin akranlar arasında hızla yayılması gibi etkin rolleri de var.

Unutulmamalı ki pandemi sadece bu ülkenin sorunu değil; milyar yaşındaki dünyanın baş edemediği çağın vebası!

Salgından kurtulmak sadece bir sebebe bağlanamaz.

Maske, mesafe, hijyen gibi basit kurallara riayet etmeyi beceremeyen insandan daha fazlasını beklemek anlamsız gelebilir.

Ancak asgari insani beklenti dünyanın bu çağını paylaşan her faninin hakkıdır.

Kaostan kozmosa; karmaşadan yeni bir dünya düzenine geçişi bu dünyada her insan hak ediyor.

Yeter ki, uğursuzluk tellallığı yapanların umut kırıcılığına teslim olmayalım.

Orhan Veli’nin dediği gibi;

Saadetinden geçtik,

Ümidine razıydık;

Hiçbirini bulamadık.”

Sözlerini terennüm etmeyelim.