Geçenlerde Balıkesir Belediyesi tarafından Vasıf Çınar Caddesine Osmanlı mimarisini andıran bir çeşme konuldu. Bir tanede Hükümet binasının karşına konulmuştu.

Hatta Tarık Bey “Modern kentin plastik mobilyaları” diye eleştirel bir yazı da kaleme almıştı.

İşte o çeşmenin musluğunu çalmışlar. Bandırma Caddesinde oturduğum için her gün o yoldan geçiyorum. Minibüs ile giderken, şoför, yanındaki ile konuşuyordu, kulak misafiri oldum.

Biri kız 15-18 yaşlarında 3 kişiydiler diyordu çeşmenin musluğunu söküp götürenler için.

Trafik uygun olsa, durup müdahale edeceğini, çocuklara yaptıklarının yanlış olduğunu ifade edeceğini belki de biraz sert bir şekilde günlerini göstereceğini anlatıyordu.

Kentli olmak bir kültürdür. Kentine sahip çıkmak, kendini o kente ait hissetmek, o kenti evin görmek, senin görmek kazanılması gereken bir hususiyettir. Şimdi ne oldu?

Yetkililer şehir güzelleşsin, cazip hale gelsin diye iyi kötü bir şeyler yapmaya çalışıyor ki evet plastik olmasına ben de karşıyım, mimari de eskiyi taklit etmelerini ben de uygun görmüyorum, ama sonuçta bir şey yapılmış, eğer yapılan her şeyin, her hizmetin başına korunması için bir bekçi gerekecekse işimiz zor.

Her zaman eğitim şart diyoruz. Ama eğitimin bebek doğduğu zaman beşikte başlaması lazım. Anne babaya çok iş düşüyor.

Sonra okullarda öğretmenlere.

Çocuklarımıza kültür ve meslek dersleri yanında genel ahlak, etik değerler, başkalarının hakkına saygı duyma, helali, haramı, çalışmanın ve alın teri ile kazanmanın değerini en azından “kamu
malı” diye bir olguyu öğretmemiz gerekiyor. Başkalarına ait olan bir şeyi almak hırsızlıktır.

Bir şehrin ortak kullanımındaki mobilyalarını sökmek, yıkmak, kırmak, zarar vermek en iyi deyimle insafsızlıktır.

Eskiden gençler oturdukları tahta banklara kendinin ve arkadaşının isimlerini kazırlardı. Bu da bir zarar vermeydi. Şimdi çeşme, musluk çalıyorlar, elektrik trafolarındaki kabloları çalıyorlar, yollardaki tabela, levha gibi azda olsa hurdacıya satılıp para elde edilebilecek ne varsa çalmakta sakınca görmüyorlar.

Oysa onların alacağı üç kuruş ama verdikleri zarar hem maddi hem de manevi çok büyük boyutlarda oluyor. Bazı hallerde tehlike yaratıyor.

İnsan kendi canını da tehlikeye atarak bir trafoya girip nasıl kablo çalabilir.

Geçenlerde bir köyümüzde böyle bir olay yaşandı. Tabii bu olayların altında ekonomik zorluklar yatıyor.

Açlık, yokluk, fakirlik, imkânsızlıklar toplumda olumsuz hareketleri beraberinde getiriyor. Ancak ben şehir mallarına zarar verip çalıp çırpma durumunun, adi hırsızlık olaylarından ayrı tutulması gerektiğine inanıyorum.

Burada ekonomik zorlukların yanı sıra sosyal boyutta giriyor işin içine.

Bilgisizlik, acımasızlık, belki biraz hırs ve hınç gibi.

Zarar vermekten bir zevk alır gibi.

Bu arada sökülen çeşmenin yerine yenisi takılmış.