1000 yıllık şanlı bir tarihe, şan ve şerefle kazanılmış yüzlerce zaferlere, binlerce alim ve mütefekkire sahip olmamıza rağmen, tüm bunları batılılaşmak adına bir kalemde inkâr etmiş olmanın maalesef ızdırabını milletçe yaşıyoruz.

Televizyonlarda kültür dünyası veya bilgi yarışması adı altında düzenlenen programları izledikçe okullarımızın kendi kültürümüzden, tarihimizden ve değerlerimizden ne kadar uzak nesiller yetiştirdiğine içimiz kan ağlayarak şahit oluyoruz.

Bilgi Yarışmalarına katılan gençlerimiz kendilerini tanıtırken, ’’efendim falan Üniversiteyi başarıyla bitirdim, doktoramı yaptım. Tüm bunlarla yetinmedim İngiltere’de falan Üniversitede öğretim görevlisiyim. Veya ABD nin en büyük firmalarında mühendis olarak çalışıp kendimi geliştirdim’’ dediklerinde ister istemez,’’bu delikanlıda veya genç kızımızda mutlaka olağanüstü haller vardır’’ diye düşünmüşüzdür çoğu kez.

Fakat gencimiz daha ilk soruda başlıyor teklemeye: ‘’gencimizin, Anadolu’yu Müslüman Türk insanına yurt yapan Malazgirt zaferinden haberi yok. Sultan Alparslan kim denilince aval aval tavana bakıyor.’’

İki Üniversite bitirmiş gencimizin Osmanlı ecdadımızın bizlere bıraktığı 1.800.000 Km kare vatan topraklarımızın nerelerden başlayıp, nerelere kadar uzandığından haberi yok. Şimdi sıkışıp kaldığımız Anadolu topraklarının 783.000 Km kare olduğundan da haberi yok. İttihatçıların Ülkemizi 10 yılda 10 misli küçültüp Akıl hocaları Almanların, İngiliz ve Fransızların kucağına nasıl kaçtıklarını hiç duymamış. Halâ vatanperverleri hain, hainleri de vatanperver bilmeye devam ediyor. Çükü öyle öğretilmiş!

Mercidabık, Mohaç, Niğbolu, Çaldıran, Haçova, Kut-ül Amare, Anafartalar zaferleri dediğinizde yarışmacı gencimizin bunları ilk defa duyduğu hemen belli oluyor. Gencimizin Plevne’den, Gazi Osman Paşa’dan zaten haberi yok.

Program yapımcısı nadiren de olsa bazen ‘’Kâbe nerededir’’ gibi bir şeyler sorduğunda gencimiz sessizliğe bürünüyor, kafasını kaşıyor neredeyse ‘’Vatikanda olabilir mi acaba?’’ diyecek, diye ödümüz patlıyor. Belli ki, delikanlımız veya genç kızımız ’’Kâbe’’ ismini ilk defa duyuyor.

Yarışmacı gencimiz ilkokul çağındaki çocukların bile rahatlıkla cevaplayacağı soruları bilemeyince utanmıyor yüzü bile kızarmıyor. Üstelik şen kahkahalarla programdan ayrılırken, onun hesabına program yapımcısının utandığını, yüzünün kızardığını ve başını sağa sola sallayarak ‘’bu kadar da olmaz yahu’’ dercesine mırıldandığını izlemişizdir çoğu defa.

Millet olarak tarihinden, dininden inancından bi haber gençler yetiştirdikleri için Üniversitelerimiz ne kadar övünseler, ne kadar böbürlenseler haklarıdır(!) İşte yetiştirdikleri gençler! Bu kadar cehalete ancak özel eğitimle ulaşılır!

Süper beyinlerimizi yıllarca Lâiklik adına üniversitelerimize sokmadılar. Sakalından, başörtülerinden, inancından dolayı yerlerde sürükleyip tekmelediler. İkna odalarında aşağıladılar. Velhasıl bir nesli imha ettiler ve işte Lâiklik adına yetiştirdikleri gençlik. Laik eğitim adına Üniversite önlerine akıl almaz tuzaklar kuran Rektörler, Dekanlar, Prof. lar ve öğretim görevlileri yetiştirdikleri sıfır çeken gençlerin halini görünce, acaba Lâiklik adına yaptıkları insanlık dışı uygulamalardan dolayı pişmanlık duyup utanıyorlar mıdır?

Her güzel önerinin önünü yıllarca ‘’Lâiklik elden gidiyor’’, diyerek kesenlere bakın Mustafa Kemal ne diyor; Önündeki kitabı göstererek; bunun yazarı Tarihten zaferlerden, büyük adamlardan yoksun milletler maddi imkânları geniş olsa da, ciddi bir sallantıya dayanamazlar çöküp giderler demiş. Ve Mustafa Kemal devamla; ‘’Lâikiz dedik, dinle ilişiğimizi devlet olarak kestik. ‘’Cumhuriyetçiyiz’’ dedik, rejimimizi tehlikeye düşürmemek için saltanat devrini kötüledik. Kazanılmış büyük zaferlerimizi bile birkaç satırla geçiştirmeye başladık.’’

Lâtin harflerini aldık, yeni kuşakları binlerce yıllık geçmişinin hazinesinden yoksun bıraktık. Batının parçası olmak için bunları yapmak zorundaydık. Ama ya açılan manevi çukurlar? Biz 100 sene sonrasını bu günden düşünmek zorundayız. Türk soyu ve ulusu ile kıvanacağımız varlıklarımızı tarihin tozlu sayfalarından indirip ortaya koymalıyız. Not: İşte bu gün 100 sene geçti genç nesillerimizin hali meydanda! Sıfırcı Gençlik (!)

Mustafa Kemal devam ediyor; Nasıl bir soydan geliyoruz? Neler yapmışız? Uygarlığımızın dünya uygarlığına katkısı nedir? Milli Misak sınırları içinde kalan topraklarımızın geçirdiği tarih dönemleri nelerdir? Yer altında ve yer üstündeki hazinelerimizin envanteri nedir?

Yetiştirdiğimiz büyük adamların hayatları, gerçek düşünceleri nelerdir? Bütün bunları arayıp ortaya çıkaracak bir müesseseye ihtiyacımız var. Böylece milletimizin manevi temelleri sağlamlaşır, morali yükselir, büyük hamlelere girişir. Tarihimize ve dinimize önem vermek zorundayız. (Lozan murahhassı, Afyon Milletvekili, Büyükelçi, Ruşen Eşref Ünaydın 1928-1929 yıllarında Yalova Atatürk köşkünde.)

Gazinin bu uyarısına rağmen İlkokullarımızdan Üniversitelerimize kadar, Mustafa Kemalin bu öneri ve tavsiyelerinin hangisi uygulanıyor hiç düşündük mü? Okullarımızda ve Üniversitelerimizde gerçek anlamıyla dini eğitim veriliyor mu? Bin yıllık tarihimizi günümüze kadar getiren Saltanat devri anlatıldığı kadar kötü değilmiş, ama biz Mustafa Kemal’in de dediği gibi hep kötülemişiz deniliyor mu? İki üç kelimeyle geçiştirilen Zaferlerimize yeterince sahip çıkılıyor ve genç dimağlara anlatılıyor mu? Lâtin harflerini almakla Binlerce yıllık geçmişimizi hazinesinden yoksun bırakmışız deniliyor mu?

Nasıl bir soydan geliyormuşuz, ecdadımız tarihte neler yapmış anlatılıyor mu? Ecdadımızın yetiştirdiği büyük devlet adamlarımız ve âlimlerimiz gençlerimize yeterince tanıtılıyor ve anlatılıyor mu? Manevi temellerimiz ışığında milletimiz şekillendiriliyor mu? Ve nihayet tarihimize ve dinimize Mustafa Kemal’in dediği gibi önem verebiliyor muyuz?

Mustafa Kemal’in, ‘’Komünistlik Türk insanının en büyük düşmanıdır. Görüldüğü yerde başı ezilmelidir’’ sözü on yıllarca Erzurum Üniversitesi girişinde ışıklı pano halinde durduğu halde, bir anda nasıl oldu da yok edildi ve unutturuldu.

Mustafa Kemal’in her sözüne ayet gibi sarılanların her nedense Komünizmle ilgili sözlerinin kaybedilmesine, unutturulmasına hiç sesleri çıkmıyor! Şimdi Üniversitelerimiz Maocu Leninci, Marksist ve Che Guevara hayranlarının üretim merkezi mesabesinde değil mi?

Mustafa Kemal’in Komünizmle ilgili sözü nasıl kaybedildi ve unutturulduysa, bu gün de tarihimizle, dinimizle, Latin harfleriyle, Saltanatla, ırk ve Türk soyuyla, âlimlerimiz ve manevi temellerimizle igili konuşması unutturulmak, kaybettirilmek isteniyor.

‘’Köy enstitüleri kendi doğası içinde özgün bir tasarım içeriyordu, devam etmeliydi’’ diyebilen Milli eğitim bakanımız Ziya Selçuk, Mustafa Kemal’in bu konuşmasının unutturulmaması, kaybettirilmemesi ve hattâ okullarda ders olarak okutulması hakkında ne düşünüyor acaba?