Bana göre Recep Tayyip Erdoğan’da politikacı kişiliği pek yok. Çünkü, politikacılardan beklenegelen, çoğunda da var olan poker suratı ve ölçüp tartarak laf söyleme alışkanlığı yok gibi bir şey.
Duyguları yüzünden okunduğu gibi, insanları yüz okuma zahmetine de sokmuyor hiç ve ne hissediyorsa ‘’pat’’ diye söyleyiveriyor.

Ne yalan söyleyeyim onun bu yapısına sempati duyuyorum. Velev ki bu doğal hali olmasın, spontone görünen tepkileri bilinçli bir tribünlere oynama stratejisinin eseri olsun. Yine de -en azından strateji olarak-, başarılı bir yöntem diye düşünüyorum.

Kendini hiç belli etmeyen, maskelerin ardına gizlenen, her lafı ölçüp tartarak konuşan insanlardan hiç hazetmediğim ve bu nedenle de politikacıların çoğunu hiç kanım almadığı içindir ki zaman zaman ‘’Bu da denir mi yahu,’’ desem de kalıpların dışında bir insan –özellikle de bir politikacı- görünce onun bu haline sempati duymamdan daha doğal bir  şey olamaz.

Buraya kadar yazdıklarımdan açıkça anlaşıldığı gibi, Erdoğan’ın paldır küldür uslübundan rahatsız olmayan az sayıdaki gazeteciden biriyim.

Amma, yine de son zamanlarda Başbakan’ın bu konudaki endazeyi –iyice- kaçırdığını düşünüyorum. (Umalım ki hepten şirazesinden çıkmasın.)

Mayın temizleme ve AKP/Ak Parti konularında yaptığı çıkışlar bu durumun en güzel örnekleri.

Onun, ‘’Ak Parti demeyenler edepsizdir,’’ cümlesini okuyunca gülesim geldi doğrusu… ‘’Her şey bitti de bir bu kaldı sanki,’’ dedim. Ardından da, bu konudaki hassasiyeti meşhur olan eski İstanbul İl Başkanı Mehmet Müezzinoğlu ile bu sıralar çok fazla görüşüyor herhalde, diye düşündüm.

Öyle ya, Adalet ve Kalkınma Partisi’ne AKP denmesine Müezzinoğlu kadar tepkili olan bir  kişi daha yoktur herhalde. İl başkanlığı döneminde kendisiyle yaptığım söyleşide onun bu hassasiyetinin yakın tanığı olmuştum. Basın danışmanı, söyleşiden önce beni bir tek bu konuda sıkı sıkı tembihlemişti. ‘’Aman,’’ demişti ‘’başkanımız AKP denince çok üzülüyor,’’

Malum, dilin kemiği yok. Söyleşi sırasında, sanki danışman tam tersini tembihlemiş gibi ‘’AKP,'' diyerek başlamıştım söze. Tabi bunun arkasından da -bence gereksiz- bir itiraz ve açıklama faslı gelmişti Müezzinoğlu’ndan. Gerekçeleri, şimdi Erdoğan’ın söylediği gerekçelerle aynıydı. Teknik ve duygusal olarak hak da vermiştim. Ama yine de onun bu halini, bana ilkokul birinci sınıfta iken ‘’Dilek’’ yerine ‘’Çilek’’ diyen arkadaşlarıma kızıp ağlamama benzetmiştim.

Zannımca, bir başbakan için, bu kadar önemsiz detaylara kafayı takmak, o konuda bir çok kesimi karşısına alacağını bile bile böyle hakarete varan cümleler kurmak akıl karı değil. Hele bir de stratejik olarak söylenmiş sözler ise bunlar durum daha da vahim demektir.

Biz iyiniyetimizi koruyalım ve bu çıkışın bir strateji eseri olmadığını, dikkatleri başka konulardan uzaklaştırıp tartışmaların eksenini böyle ‘’dandik’’ bir konuya kilitlemek gayesi taşımadığını varsayarak yorum yapalım:

Başbakan, elbette doğal olmalı, elbette hesapsız kitapsız (mümkünse) konuşmalı ama ifrat ve tefrit meselesini de ciddi ciddi düşünmeli.

Gereksiz ve insanları kıracak çıkışlardan kurtulmanın en kolay yolu da boğazın dokuz boğum olduğunu hatırlamaktan ve lafı ağzından çıkarmadan önce bir kere bile olsa yutkunmaktan geçer.

Hiç kimse ‘’Aman Başbakan bana ‘edepsiz’ demesin,’’ diye ''AKP'' demekten vazgeçmez herhalde. Sonuçta bir alışkanlık meselesidir bu. Ha, sırf kızdırmak, damarına basmak için AKP diyenlerse eminim bundan sonra daha da çok ve hatta büyük bir zevkle kullanacaklardır bu üç harfi.

‘’Edepsiz,’’ lafı, gerçekten ‘’edepsiz’’ olanları ve her sözü art niyetle söyleyenleri hiç yaralamaz. (İktidar şakşakçılarını ise saymıyorum. Onlar nasılsa Başbakan’ın bir ters bakışıyla bile paniğe kapılırlar.)

Ama iki arada kalan, kendi doğallıkları içinde yazıp çizen insanlara hiç de haketmedikleri bir hakaret cümlesi kurmuş Erdoğan ve çok da ayıp etmiş.

Ben de şimdiye kadar genellikle ''AKP'' diye yazmayı ve söylemeyi tercih ettim hep. Şimdi Başbakan ve yakın çevresi bundan hoşlanmıyor diye birden bire ''Ak Parti'' demeye başlayacak değilim.

Üstelik, bu konuda insanların üzerine o kadar gitti ki AKP’liler, ‘’Ak Parti’’ demeye özel bir hassaslık gösteren gazeteciler gözüme hükümet yanlısı gazeteciler olarak görünmeye bile başladılar.

Yazının başlığından da tahmin edeceğiniz gibi, Erdoğan’ın bu ‘’edepsiz’’li çıkışından sonra ben artık ‘’Ak Parti’’ de-me-mek için gayret sarfederim.

İnatsa inat, edepsizlikse edepsizlik. Kim ne derse desin…

Ama bence en hasından etki-tepki yasasıdır bu.