Bir konuşmacı, seminerine 100 liralık bir banknotu göstererek başladı. 250 kişinin bulunduğu salondakilere, “Bu parayı kim ister?” diye sordu ve eller kalkmaya başladı.

Konuşmacı “Bu parayı sizlerden birine vereceğim, fakat öncelikle bazı şeyler yapacağım.” dedi.

Parayı önce buruşturdu ve dinleyicilere hâlâ bu parayı isteyen olup olmadığını sordu. Salondaki hemen herkesin elleri yine havadaydı…

Bu sefer, “Peki bunu yaparsam” diyerek 100 TL'yi yere attı, onun üstüne bastı, ezdi, kirletti. Para şimdi pis ve buruşuktu. Fakat eller yine havadaydı ve o parayı herkes istiyordu.

Hiç hayret etmemişti! Bunun gibi onlarca toplantıda, binlerce kişinin de aynı istek ve arzuya sahip olduğunu biliyordu.

Parayı kendi cebine koymak isteyenlere dönerek şu dersi verdi:

Paraya ne yaptıysam hiç önemli değil. Onu yine de istiyorsunuz, çünkü benim ona yaptığım şeyler onun değerini düşürmedi, o hâlâ 100 lira…”

Buradan şuna geleceğim.

Hemen hepimizin hayatında çoğu kez verdiğimiz kararlar veya hayat şartları nedeniyle hırpalanır, canımız acıtılır. Yerden yere vuruluruz. Kendimizi kötü hissederiz. Bazen "yolun sonu" diyerek pes etmeyi düşünürüz.

Hayatta ne olduğu ya da ne olacağı önemli değil.

Hiçbir zaman değerimizi kaybetmeyiz, temiz ya da pis, hırpalanmış ya da kırılmış, bunların hiçbiri önemli değil.

Sizi sevenler sizin ne kadar değerli olduğunuzu her zaman bileceklerdir. Hayatınızın değeri ne yaptığınız veya kimi tanıdığınızla değil, kim olduğunuzla alâkalıdır. Her zaman elinizde olanları düşünün, olmayanları değil..

Hayat hikayemizin kahramanları olan bizler, yaşadığımız başarı ve başarısızlıklara rağmen, kazandıklarımızla, kaybettiklerimizle dahası hatırlamanın acı verdiği anlarda dahi unutmaya teşebbüs edip de unutamadıklarımız, bizleri var eden yaşanmışlıklarımız..

Hayatlarımızın dününe baktığımızda şunu göreceğiz.

Geçmiş, hem de neler neler geçmiş. Acıtsa da mutlu etse de hepsi öyle yada böyle geçmiş.

Gelecekte de geçecek.

Dahası öncekiler gibi geçecek. Asıl olan bizler kalacağız biriktirdiğimiz güzel yaşanmışlıklarla..

Vakit, saat gelecek, nefes bitecek, herkes toprak olacak. 

Ne mutlu karıştığı toprakta yaprak açanlara!

Fabrika Ayarlarımıza Dönüyoruz” kitabından esinlenerek yazdım üstteki satırları.

Her bir sayfası "hayat dersi" niteliğindeki Fatih Reşit Çivelekoğlu’nun eserini edinip okumanızı hararetle öneririm.

Çıkardığım özet şuydu:

Siz siz olun, kafanıza öyle herşeyi takmayın. 

Sadece üzerinize düşeni yapın, gerisini karşı tarafın kalitesizliğine bırakın.

Kendinizi suçlamayın boşu boşuna. Başkasının da ne dediğine fazla takılı kalmayın. 

Elalem ne derse desin!  Siz güvensiz biri olmayın yeter...

"Güven" dedim de aklıma ilk dinlediğimde gözyaşımı yüreğime akıtan bir hikaye geldi.

Anlatayım, dinle:

Savaşın en kanlı günlerinden biriydi.

Asker, en iyi arkadaşının az ilerde kanlar içinde yere düştüğünü gördü.

İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar.

Tam siperden dışarı doğru hamle yapacağı sırada, yanındaki arkadaşı omzundan tutarak içeri çekti,

- “Delirdin mi sen?. Gitmeye değer mi? Baksana delik deşik olmuş. Büyük ihtimalle ölmüştür. Artık onun için yapabileceğin bir şey yok. Boşuna kendi hayatını tehlikeye atma.”

Fakat asker onu dinlemedi ve kendisini siperden dışarıya attı. İnanılması güç bir mucize gerçekleşti. Asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı.

Onu sırtına aldı ve koşa koşa geri döndü.

Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Fakat cesur asker yaralı arkadaşını kurtaramamıştı.

Siperdeki diğer arkadaşı;

-”Sana değmez demiştim. Hayatını boşu boşuna tehlikeye attın.”

-”Değdi” dedi, gözleri dolarak; “Değdi”…

-”Nasıl değdi? Adam ölmüş görmüyor musun?

-”Yine de değdi. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı. Onun son sözlerini duymak, dünyalara bedeldi benim içim."

......

...ve hıçkırarak arkadaşının son sözlerini tekrarladı:

-“ Geleceğini biliyordum… Geleceğini biliyordum...İyi ki varsın...

Etrafında bu asker gibi güven duyabileceğin, gözü-kaşı, sağı-solu, önü-arkası, eli-ayağı oynamayan arkadaşın var mı bilemem.

Lakin, güvenmenin hayatta sevmekten önemli/değerli olduğu bundan daha iyi anlatılamazdı.

O vakit gökten üç elma düşşün;

Güven veren, güven duyan ve duyulan güveni boşa çıkarmamayı bilenlerin başına!

Selâmetle...