Biz böyle değildik…

Her cümlemiz şükürle başlayıp şükürle biterdi. Mal, para-pul, şan-şeref, makam-mansıp denilen dünyalık meselelerde böylesine iştahlı da değildik, ilgili de…

Sonra toplum sosyolojimiz birdenbire değişti. Belki de bir süreç dâhilinde oldu lakin geç fark ettik olup biteni. Bütün değerler manzumesinin dünyalık nesneler uğruna içinin boşaltıldığına, haraç mezat satıldığına şahit olduk.

Bencilliği öğrendi dimağlarımız. Derken tamahkârlığın zirvesine çıktık!

Patates-soğan, domates-biber derken şimdi de ayçiçeği yağı sahnedeki yerini aldı. Şaşkınlıkla tanık olduk, kadın bir beş kiloluk yağ alabilmek için marketin raflarına tırmanıyordu! Dışarıdan bakan biri, bu ülkede bir kıtlık yaşandığını sanırdı herhâlde…

Ülkem adına üzülüyor, insanım adına utanıyor ve bunca olup bitene hüzünleniyorum. Bizim ninelerimiz yokluk içinde, sefalet içinde nice savaşa tanıklık ettiler, yemediler cepheye gönderdiler, silah taşıdılar, gün oldu süpürge tohumu yediler de önce vatanım dediler…

Öyle büyük kıtlıklara, öyle uzun savaşlara göğüs gerdiler de bir kez olsun yiyecek için birbirlerini itip kakmadılar… Bir kez olsun kendi nefisleri için yola çıkmadılar! Öylesine diğerkâm, öylesine tokgözlü, öylesine şükür ehli idiler.

Peki bize ne oldu? Üç beş kg yağ için birbirini ezip izdihama sebep olan bu insanlar kim? Neden kıtlıktan korkuyor bu insanlar? Dünyada kıtlık yaşanacak en son ülkenin bu topraklar olduğu gerçeğini bile bilmiyorlar!

Bir vakıadır ki bu ülke sosyolojisi, tepeden tırnağa renk ve kimlik değiştirmiştir. İhmal edilen, büyük şehirlerin kenarlarında ne kentli olabilmiş ne de köylü kalabilmiş, arafta kalmış kitlelerin alarm verdiğini herkesin görmesi lazım. Bu çevrelerde binlerce çocuğun okuyamadığını, bu çocukların ailelerinden satın aldıkları yoksulluk ve yoksunluğu gelecekte kendi çocuklarına miras bırakacaklarını yetkili birimlerin biliyor ve çareler arıyor olması gerekir.

Öte yandan birkaç sözüm de güya geniş kitlelere uygun fiyatlarla ürün pazarlamak gayesiyle yola çıkan zincir marketlere olacak… Yola çıktıklarında ortalamanın altında öyle uygun fiyatlarla ürün pazarladılar ki mahallelerde bakkal dükkânı kalmadı, kimi iş yapamadığından kimi rekabete dayanamayıp kapandı.

Mahalle bakkaliyeleri kapandıktan sonra bu zincir marketler de saklı niyetlerini açık etmeye, gerçek yüzlerini göstermeye başladılar. Birbirleriyle rekabeti bırakıp iş birliği yapmaya, milleti topluca kazıklamaya ve fiyatları artırma yoluna gittiler. Ne de olsa millet artık mecburdu!

Son üç beş yıldır tamahkârlığın destanını yazan bu zincir marketler stok yapmaya, kalitesiz ürün satmaya aleni devam ediyorlar. Halk ne yapacağını şaşırdı! Eskiden yanlış hatırlamıyorsam, mahalle bakkallarının fiyat listelerini belediye zabıtaları kontrol ederdi. Bu zincir marketlerde şahsen hiç denk gelmedim. İlgili mevzuat değişti mi bilmiyorum lakin değişmese bile bu alımlı ve çalımlı zincir marketlere yan bakan bir zabıta memurunun olabileceğine, olsa bile görevinde kalabileceğine şahsen inanmıyorum!

Ayçiçeği yağı zeytinyağının önüne geçti! Gerçekten şaka gibi…

Bizim şartlara göre kendini güncelleyen bir tarım politikamız yok yazık ki!  

Türk Cumhuriyetleri dâhil birçok ülkede ekilip biçilmeyen tarlalara devlet el koyuyor! Bu, millî servetin korunması anlamına da geliyor aslında. Azerbaycan’da tanık olmuştum. Genç bir tıp doktoru, ek gelir için kiraladığı tarlaya patates ektiğini söylemişti!

Hasılı sözlerimizi Oktay Akbal’ın aynı adı taşıyan kitabından bir cümle ile bitirelim:

-Önce ekmekler bozuldu sonra her şey!