Bir önceki yazıda bu kentin dünü bugünü hakkında kısa anektodlar paylaştık.
Bugünde devam edelim Plymouth gözlemlerine..
Balıkesir gibi sakin şehir.
Hareketli tek noktasının kent merkezi olduğu söylenebilir.
Kentteki tek alışveriş merkezi çarşı dediğimiz bölgenin tam kalbinde.
Sabah 08.00'de açılıp 18.00'de kapanıyor. Cumartesi günleri 10.00 ila 17.00 saatleri arasında açık. Pazar ise kapalı.
Sadece AVM değil tüm işyerleri bu saatler arasında açık.
Güneşin 04.00'te doğduğu, 21.30'ta battığı, havanın 23.30'da karardığı kentte, 19.00'dan sonra adeta yaprak kımıldamıyor, herkes evlerine çekiliyor, yaşam adeta duruyor.
Bir bardak çay, bir fincan kahve içebileceğiniz yada alışveriş yapabileceğiniz yer arasınız da bulamazsınız. Cuma ve Cumartesi gecleri ise çok hareketli. Barbican dedikleri sahil bölgesindeki restoran ve eğlence merkezleri iğne atsanız yere düşmeyecek kadar dolu. Buradaki insanların giyim kuşamlarını görseniz içeride önemli bir davet olduğu izlenimine kapılırsınız. Çünkü hepsi şık kıyafetlerini giyip-kuşanmış.
İngilizler bir haftanın yorgunluğunu bu iki gecede atıyor.
Pazar günü kent yine sessizliğe bürünüyor. Birkaç süpermarket dışında açık işyeri yok.
Hafta içi gündüzler hareketli.
Cadde ve sokaklar cıvıl cıvıl, bir koşuşturma var.
Kent “canlı şehir”e dönüşüyor.
Cadde ve sokaklar kalabalık, araç yoğunluğu gözleniyor. Bizdeki gibi trafik keşmekeşliği yok. Trafik akışı bizdekinin tam tersi.
İlk günlerde sağ-sol akışlara alışamadık. Bazen aracın sol tarafındaki çocuğun sürücü olduğuna sanarak şaşırıp kaldık!
Vatandaş karşıdan karşıya geçerken yaya geçitleri dışında bir bölümü kullanmamaya özen gösteriyor. Her yaya geçidinde vatandaşın kullanacağı bir düğme var, bastığında araçlar duruyor.
Ayrıca kaldırımlar 3-4 metre genişliğinde ve en az 50-60, belki de 100 yıllık!
Araba çok. Fiyatları bizdekine göre yüzde 60 ucuz.
Örneğin bizde 100 bin liraya aldığınız otomobil burada 40 bin lira.
İkinci el fiyatları şaşırtıcı. Bizim paraya göre 900 lira ile 10-12 bin lira arasında.
Lüks araç az denecek sayıda. Gelir standartının yüksek, otomobil fiyatlarının düşük olmasına karşın lüks otomobil alışkanlığının olmaması “ihtiyaç hissetmiyoruz” düşüncesine bağlanıyor.
Otomobilden söz açılmışken benzin fiyatlarını da söyleyelim.
Akaryakıt sudan ucuz.
Bir litre suyun fiyatı 1.5 sterlin.
Yani bizim parayla 4.5 lira.
Benzin veya motorin 1.3 sterlin.
Dolayısıyla yurdum insanı otomobildeki yüksek vergiye, 5 liralık benzine tepki göstermekte yerden göğe kadar haklı.
Şehiriçi yollar bizdeki duble yollara benziyor. Hani biz Bandırma Caddesi üzerindeki tel örgüyü “medeniyet göstergesi” diye kaldırmıştık ya, oraya medeniyet henüz gelmemiş. Çünkü tüm ana caddeleri ortadan ayıran tel örgü var, yaya geçitleri hariç.
Otomobil sürücülerinin neredeyse 50'sinden fazlası bayan.
Abartırlı bir sayı değil bu.
Belki daha fazla.
Trafik akışı sorunsuz.
Bulunduğumuz süreçte tek bir trafik polisi görmedik cadde ve sokaklarda. Sadece trafik değil, başka polis memuruna veya araçlarına da rastladığımız söylenemez..
Keza korna sesi de duymadık.
Toplu taşıma yaygın.
Otobüslere binerken günaydın ve iyi akşamlar, inerken teşekkür edilmesi dikkat çeken ilginç bir ayrıntı.
İlk adımı attığımızda bu ülkeye, “Hello. Good morning.Good day. Please. Excuse me” kelimelerini ezberlememiz gerektiğini boşu boşuna öğütlemediklerini anlıyoruz bu sayede..
Çünkü bu kelimeleri kullanmadığınızda “kaba” biri olarak nitelendiriyorlar sizi..
Otobüs şoförü de her inen-binen yolcuya aynı kibarlıkla karşılık veriyor.
“Selamun aleykum” demenin karşılık bulmadığı ülkemiz geliyor gözümüzün önüne, hayıflanıyoruz ister istemez.
Balıkesir kadar büyüklükteki bun kentte dikkatimizi çeken bir başka nokta ise meydanları ve kent merkezindeki yapılaşmanın düzenli olmasıydı.
İşte burada gözlemlerimizi aktarmaya kısa bir ara verip, şu meydan konusuna girelim.
Bütün dünyada kentlerin meydanlarıyla anıldığı bir gerçek. Bazı ülkelerde meydan isimleri kentlerin bile önüne geçebiliyor.
Örneğin Kızılmeydan denildiğinde hangi ülkenin, hangi kentin kastedildiğini herkes bilir. Meydanların kentlerin vizyonu olduğu gerçeği var ortada.
Vizyon denildiğinde ise akla şu anlamlar geliyor: Geniş görüşlü, ileri görüşlü, ufku geniş..
Başka deyişle “geleceğin resmi” anlamı taşıyor vizyon kelimesi.
Meydan planlanması kentlerin geleceğinin resmi içinde çok önemli yer edinir.
Peki yaşadığımız kente, yani Balıkesir’e bakalım.
Kentimizin belki de en fakir olduğu alan, şehre yakışan meydan eksikliğidir.
Cumhuriyet Meydanı, Kuvayi-Milli Meydanı, Alihikmetpaşa Meydanı.. Getirin bunları gözlerinizin önüne.. Hangi birine gerçek anlamda “Meydan” diyebiliriz ki. Alihikmetpaşa Meydanı gelsin gözlerinizin önüne.İçinizin kararıp burkulacağı kesin.
21. yüzyılda, bizler hâlâ ecdat mirası Paşa Camii’ni ön plana çıkarabilmenin kavgasını verirken, kentin yerel yönetimi tarafından karşımıza inanılması imkansız engeller çıkarıldığı gibi, yalan bilgiler ile kandırılma gayretlerine tanıklık ediyoruz.
Bir gavurların yaptıklarına bakıyor, birde bizim burada yaşadıklarımızı, gördüklerimizi akla getiriyor, “Ne olacak bu ülkenin veya kentin hali?” diye diye bitkin, yorgun düşünüyorsunuz.
Neyse “düzelir inşallah” diyerek devam edelim kaldığımız yerden.
Birde şu yeşil alan mevzuu var.
Balıkesirle aynı büyüklükteki kentte benim gördüğüm yeşil alan sayısı abartısız 10'un üzerinde.
Hem de her biri bizdeki Atatürk Parkı’nı gölgeleyecek büyüklükte.
Birol Uzunay kardeşimle birlikte bu alanları gördükçe; “Bizim başkanlar sakın bu alanları görmesin.!Hemen alışveriş merkezi eşe dosta, partilisine kıyak için çay-kahve bahçeleriyle doldurular” esprisini yaparak gıpta ettik gavur gözüyle bakıp küçümsediğimiz yabancılara.
Bugün özeti şu cümle olsa gerek:
Yok aslında onlarla aramızda bir fark.. Ama biz Osmanlı Bankasıyız!!!
Devam edeceğiz..
26 AĞUSTOS 2013

