Rahmetli babam (Namı diğer Ormancı Bekir), bir dönem “Türkiye Ormancılar Birliği Sendikası Genel Başkanlığı” yapmıştı.

Sendika başkanı olarak Almanya’ya ormanları inceleme gezisine gitmişti.

Tüm gezisini en küçük ayrıntısına kadar not almış, sonra bunları yazı dizisi halinde sendikanın aylık çıkardığı bültende yayımlamıştı.

Gezi anısını, orijinal haliyle biraz kısaltarak sizlerle paylaşıyorum…

 ALMANYA’DA GÖRDÜKLERİM…

Saat 11,30

 9.7.1972 günü Yeşilköy’den uçakla Almanya'ya hareket ettim. Saat 14.20 Nürnberg hava alanına indim. Tabi yabancılık olduğundan insan biraz olsun gariplik içinde oluyor. Alanda iki kızım, iki damadım beni karşıladılar. Nürnberg düz araziye yayılmış büyük bir şehir her tarafı ormanla kaplanmış sanki yeşil bir orman denizi. Çocukların arabası ile eve geldik, hoş beş çocuklar her şeyi hazırlamışlar. Bir saat dinlenme yemek faslından sonra Almanların adetleri üzerine iki taksi ile pazar tatili yapmak üzere göller bölgesi denen Nürnberg’e 120 Km. olan göl kenarına hareket ettik.

Nürnberg’den göller bölgesine kadar mesafede hiç açık arazi göremedim. Hep Orman içinde yürüdük. Ormanları gördükçe içimden sevinç gelmeye başladı. Bazı ormanlarda Tıraşlama kesim görüyorum. Merak edip çocukları durduruyorum. Hiç de bizim ormanlar gibi değil. Yol boyu veya ormanın içinde hiçbir ağaçta baltasını biletip ağaçta prava yapılmış ağaca rastlamadığım gibi ne de (Pedavra) hiçte başka türlü kesim göremedim.

Meşhur gölün kenarına geldik. Göl o kadar büyük olmamakla birlikte bir vadi arasında. Her tarafı yükselen Çam, Ladin ağaçları ile çevrili. Günün pazar olması nedeni ile sanki şehirde insan kalmamış hepsi buraya ailece gelmiş, yemek içmek eğlenmek başka hiçbir şey yok. Bendeki merak ise eğlenmek değil bu ormanları nasıl yetiştirmişler niçin hiç kesmemişler. Bunları öğrenmek, öğrendiğimi gördüklerimi memleketimde meslektaşlarıma duyurmak.

Tarih 16.7.1972 çok sevdiğim Susurluklu olan, 12 senedir Nürnberg’de bulunan Ahmet Mirza bey yanıma geldi. ‘Misafirimsin seni gezdireyim’ dedi. Kendisine minnettar olarak şu cevabı verdim. ‘Biliyorsun ben ormancıyım, beni gezdireceğin yerler ormanlık olsun. Orman teşkilatını ve bu teşkilata bağlı kuruluşları gezelim.’

Sağ olsun benim isteğim üzerine Nürnberg’in doğusuna hareket ettik. Behringersdorf isminde 40 Km. orman içinde Tauf isminde kaza, Hormerdorf köyleri ki bunlar tamamen ormanın içinde. O gün 145 Km. gezmişiz. Her gittiğim yerde bir köylü veya bir şehirli ile konuşuyorum. Tabi Almanca olarak amma tercümanlığımı değerli arkadaşım Ahmet yapıyor. Averbah köyünde yemek yememiz icap etti.

(Burada araya giriyorum ama aşağıdaki sohbeti dikkatle okumanızı tavsiye ediyorum.)

Dieter Sandel ismindeki köylüye soruyorum:

-Geçiminizi nerden temin ediyorsunuz?

-Çiftçilikle

-Ormanın içinde oturuyorsunuz, işittiğime göre köyünüz 350 nüfuslu imiş. Hepsi çiftçi mi?

-Evet.

-Ormandan ne gibi faydalanıyorsunuz?

-Anlayamadım, dedi.

Sorumu tekrarladım.

Güldü. -Orman bizim malımız, faydalanmak dediğiniz nedir? diye bana sordu.

-Yani odun için ağacı keser misiniz?

Adamın tuhafına gitmiş olacaktı ki gülerek -Hiçbir zaman ağaç kesmeyiz. Ormanın havası suyu bizim için önemli. İhtiyacımız olduğu zamanda yani orman işletmesine baş vurur (Ober Forstuncister), ihtiyacımızı alırız.

Tekrar sordum, -Sizde kaçakçılık olur mu?

Yine güldü -İnsan kendi malını nasıl kaçırır.

-Peki ormandan köyünüzde kaç suçlu var biliyor musunuz?

-Ne suçlusu hayır olamaz.

-Orman memurları sık sık gelirler mi?

-Orman memurları bizleriz. Ayrıca orman memuru yoktur. Türkiye’de bu söyledikleriniz var mı?

Ben -Evet- demeden geçemedim.

Ve ilave etti, -Türkiye’de orman var mı?

Üzülerek söyledim, -Var.

-Bu duruma göre orman olmaması gerekir, dedi.

Yemek de bitmişti. Vedalaştık, ayrıldık…”

Ormanlarımızın neden bu halde olduklarını hala merak ediyor musunuz?...