Bugün bir hikaye aktaracağım size, hemde yaşanmış bir olayı içeren.
Eminim ki okurken içinizi acıtacak ama, peşinen söyleyeyim hiç sızlatmasın.
Akıl, mantık çerçevesinde bakmanızı istiyorum çünkü.
Hikayeden önce bir anektod aktaracağım.
Balıkesir'e Basın Müzesi ve Medya Merkezi kazandırma yolundaki çabalarımız sırasında hayli yorgun düşmüştük.
Balıkesir Basınının da yüz akı olan projesini gerçeğe dönüştürme adına gecemizi gündüzümüze katmıştık.
Çalışırken gecenin ayazını yedik, sigaranın birini söndürmeden diğerini ateşledik.
Düzenli beslenmeyi de ihmal edince içerideki parazitler faaliyete geçmiş sarmış ciğerlerimizi..
Öksürük, aksırık...
İlk işaretleriydi, uyarıyordu bizi..
Oralı olmadık. Kendimizce mazaretimiz vardı çünkü; "Bitirelim başladığımız şu işi.." derken, kendi kendimizi bitirebileceğimizin farkında bile değildik.
İşi bitirdik, Balıkesir'e Basın Müzesi'ni, Balıkesir Basını'na yüzakı Medya Merkezi'ni kazandırdık.. Amma bizim öksürük aksırık bitmedi.
Evdekilerinde baskısıyla gittiğimizde doktora, tahlil üzerine tahlil yapıldı, emar-tomografi çekildi.
Tetkik sonuçlarını değerlendirerek bana aktaran genç bir hekim kardeşimizdi.
Sonuçlara baktıktan sonra, bir panik havasında dönüp bana; "Akciğerinde nodül var. Acilen daha ileri derecede bir sağlık kuruluşuna gitmen gerekiyor" diyordu.
Ne olduğunu anlayamadım ilk anda. Bir an duraksadım, ardından şöyle dedim hekim kardeşe;
"Hocam bir dakika. Hasta olan benim, siz hekimsiniz. Şimdi tekrar anlatır mısınız.. Durumum nedir?"
İşte o anda yüzyeşiyorduk gerçekle..
Aradan 11 aylık süre geçti.
O gün bugün tedaviye devam ediyoruz.
O gün bugün tedaviye devam ediyoruz.
Rabbime sonsuz hamdu senalar olsun ki, kanser denilen canavarı yiyip bitirmek üzereyiz.
Durmak yok, mücadeleye devam.
Diyeceğim şu;
KANSER dedikleri canavar o kadar güçlü değil. Yeter ki, sizler inançlı olun, pes etmeyin..
Kanserle mücadele eden eşinize, dostunuza, arkadaşınıza, yakınınıza veya herhangi bir kişiye asla VEBALI gibi bakmayın, yaklaşmayın.. Kanser rahatsızlığı bulunan birinden size asla zarar gelmez, virüs bulaşmaz.. Aksine sizden ona bulaşabilir! Bunu unutmayın, yazın aklınızın bir yanına.
Benden bu kadar yeter..
Şimdi geleli kanserle mücadele eden bir kardeşimizin hikayesine..
Buyrun hepbirlikte okuyalım.
***
"Benim hikayem aslında uzun ve sıkıcı. Belkide pek çok insanın normal hayatında yaşadığı can sıkıcı tatsız tuzsuz bir hayat dersi. Bir anlamı yok artık anlatmanın, yani faydası yok ama, yinede kanser hastaları için yazmak istedim.
Üç yıl önce evlendim. Henüz 24 yaşındaydım. Bir yıl sonra bir çocuğumuz oldu. Her şey çok güzel gidiyordu. Ta ki kanamalarım başlayıncaya kadar. 'Doğum sonrası normal olur' dendiği için fazla önemsemedik.
Ama sonra doktora gittiğimizde rahim ağzında kanser olduğunu öğrendik.
Üstelik ilerlemişti. Tıbba çok güvendiğimiz için hemen tedaviye başladık.
Önce ameliyat, sonrasında kemoterapi ve radyoterapi...
Doktorlarımız sürekli kontrol olmam gerektiğini söyledi.
Aslında her şey yoluna girmeye başlıyordu.
Ancak tedavi sırasında eşimin benden yavaş yavaş uzaklaştığını hissettim.
Önceleri bunu kanser olmam nedeniyle üzüntüsünü belli etmemek istemesine bağladım.
Evet hastaydım ama hala çocuğuma bakıyordum. Hala eşim için çabalıyordum.
Sonra öğrendimki eşimin ailesi ona baskı yapıyormuş. Kanserin onada bulaşacağı vb. gibi cahilce konuşmalar olmuş. Eşime çok güveniyordum. Bunlara önem vermeyeceğini sanıyordum.
Ancak şuanda 6 aylık dul bir insanım. Çocuğuma bakamayacağım (tedavi sürecim nedeniyle) için eşimin ailesinde kalıyor.
Biliyorum kanser hastalığında moral çok önemli.
Kendimi güçlü tutmaya çalışıyorum. Ama bu şartlarda ne kadar güçlü olunabilir açıkçası zor..
Eminim her kanserli hastanın farklı bir hikayesi var. Belkide benimki onlardan sıradan bir örnek.
Kanseri yenmek mümkün ama acımasızlık ve vicdansızlık kanserden daha öldürücü."
...
Şimdi siz ne diyorsunuz?
.....