BİRAZDAN paylaşağım satırları okurken, hem gülecek, hem düşüneceksiniz.

Aslında 'güleriz ağlanacak halimize' deyişini akıllara getirebilecek bir hikaye aktaracağım.

Ben lafı fazla dolandırmadan bir arkadaşımızın elektronik postayla bize gönderdiği hikaye şöyle:

***

Günlerden bir gün, orta kademeden bir bürokrat görevli olarak şehirden kasabaya doğru gidiyormuş. Yolda bir köyde, sulak ama bataklık bir yerde mola vermiş, nasıl olmuşsa ayağı kayıp bataklığa düşmüş.

"İmdat" diye bağırmış. "Boğuluyorum. Kurtarın beni!"

O civardan geçen bir köylü, sesini duyup yaklaşmış.

Bürokrat, "Bataklığa düştüm. Kurtar beni!"

Köylü, "Geçmiş olsun" demiş. Ama kurtarmak için hiç gayret göstermemiş. Hani nerdeyse dönüp gidecek.

Bürokrat paniklemiş ister istemez, "Lütfen" diye yalvarmış.  "Bir dal uzat. Kurtar beni!"

Köylü, "Olmaz" demiş.  "Sen şu anda Hazine toprakları üzerindesin. Hazine malından bir şey almak suçtur!

"Sen, dalga mı geçiyorsun" diye bağırmış  ağzına dolan çamurlarla bürokrat

"Ölüyorum. Kurtar beni!"

Köylü hiç istifini bozmadan cevap vermiş; “Ben Hazine'den mal alıp suçlu duruma düşemem. Fakat, seni böyle bırakacak değilim. Gidip muhtara haber vereceğim. O kaymakama, kaymakam da valiyi arar mutlaka. Malmüdürüne talimat verilir.  Şayet, Hazine arazisi değilse, İtfaiyeye talimat verir ve seni kurtarırlar...”

"Yahu" demiş bürokrat, "Bunlar oluncaya kadar ben ölürüm."

Köylü gülmüş. “Ben ölmezsin demiyorum ki" demiş; “Ölsen de, mevzuata uygun ölürsün!..”

***
Gökten elmalar düşmüş; bugün git yarın gel diyenlerin başına!!