Ali Babacan, Dışişleri Bakanı iken bir ayağı dışarıdaydı, ekonomiden sorumlu bakan olunca içeriye yoğunlaştı. Bütün mesaisi ekonomi, yurtdışına pek az çıkıyor. İşte onlardan biri...

Önceki gün G-20, daha açık ifadesiyle gelişmiş ve gelişmekte olan 20 ülkenin maliye bakanları toplantısı için Paris yolundayız. Oradan oraya mekik dokuduğu Dışişleri günlerini hatırlattık; "O zaman öyleydi, şimdi baş döndürücü trafik geride kaldı." dedi.

Söylediklerinden o hareketli günleri çok da özlediği izlenimi edinmedim. Şimdi işi rakamlarla; ekonominin gidişatından memnun... "Küresel krizi çabuk atlattık." dedi ve bilgisayardan grafik tablo gösterdi: "Türkiye, krizden ABD'den Avrupa'dan da daha hızlı çıktı. Krizin öncesinden daha iyi noktadayız."

Meteorolojiden örnek verdi... Genel Müdür havalar bozulunca, hava durumu haberlerinin çok izlendiği, internet sitesine girişlerde patlama olduğundan söz etmiş. Televizyoncular da ekonomi programlarının izlenmediğinden yakınmış. Babacan, "Piyasa kötü olsa ev kadınları bile ekonomi programlarını izler. Biz döviz bürolarına bakarız. Artık döviz büroları kalmadı." dedi.

Babacan'la CHP'nin ekonomik vaatlerini, aile sigortasını, yoksula maaş konusunu konuşuyoruz. Muhalefeti eleştirirken dikkatli dil kullanmaya özen gösteriyor. Kemal Kılıçdaroğlu'nun rakamları için "Neresinden bakarsanız bakın hesap hatası..." dedi.

Oysa Kılıçdaroğlu hesap uzmanı... Partide ekonomi bürokrasisinin içinden gelenler de var. Buna rağmen hesap neden şaştı sorusuna Babacan'ın cevabı:

"Kendi aralarında pek konuşmuyorlar, ekip çalışması yapmıyorlar." CHP'de en dikkat çekici zaaf da bu... Takım oyunu da yok, takım ruhu da. Herkes kendine oynuyor. Bu gerçeği görmek için CHP uzmanı olmaya gerek yok.

CHP ve MHP'nin ekonomi konusunda söylediklerine Babacan'ın yorumu aynen şöyle: "Ben CHP'ye, MHP'ye bakıyorum. İktidara giden bir partinin ekonomi politikaları böyle olmaz. Kendileri de iktidara geleceklerine pek inanmıyorlar gibi." Henüz muhalefetin önceki seçimlerden aşina olduğumuz 'benzin 1 lira' gibi somut ekonomi vaatleri başlamadı.

Babacan rakamlarla 'sosyal devlet politikasının' gereği yoksul kesime hükümetin yaptıklarını anlatıyor. "Yoksulluk bitmedi ama azaldı. Yardıma muhtaç vatandaşa ulaşmakta zorluk çekiyoruz. Vatandaş nereden ne alacağını bilmiyor." dedi.

Babacan'ın konuşurken sık sık seçim sonrasına atıfta bulunduğunu görünce, "AK Parti için seçim garanti mi?" diye soruyorum. "Kamuoyu yoklamaları öyle gösteriyor." diyor, ardından "Seçime daha 4 ay var." diye ekliyor ve bir ihtiyat payı da bırakmayı ihmal etmiyor. Siyasette 4 ay çok uzun süre. Beklenmedik gelişmeler siyaseti altüst edebilir.

İçeride ve dışarıdaki ekonomi çevreleri seçimle yakından ilgilenir. Bütün hesaplarını ona göre yaparlar çünkü... Babacan'a "İş çevrelerinin seçim beklentisi nasıl?" diye soruyoruz, şöyle cevap veriyor: "Herkes hesabını AK Parti'nin tekrar devam edeceği üzerine yapıyor. Bir koalisyon ihtimali gözükürse ekonomide temel göstergeler bozulur."

Sohbet sırasında Kılıçdaroğlu'nun yukarıya doğru yürüyen merdivenden aşağıya inmesi konusu da açılıyor. Babacan konuşmak istemiyor: "Anamuhalefet partisi liderinin bu şekilde gündeme gelmesi, konuşulması kesinlikle doğru değil. İnsanî bir durum olabilir. Onun suçu yok, yanındakilerin ihmali."

Kendisinden örnek veriyor... Bir yere gideceği zaman birkaç gün öncesinden, nerelerden nasıl geçileceğinin en ince ayrıntısına kadar prova edildiğini anlattı. Kılıçdaroğlu, devlet protokolünde bakanların önünde... Yakın ekibini kendisinin oluşturma hakkı var yani.

Dört saatin sonunda Paris için alçalıyoruz. Paris sisler içinde, Allah'tan görüş mesafesi uygun, uçağın inişine engel değil...

G-20 mi? Babacan, 20 gelişmiş ülkenin maliye bakanının katıldığı toplantıda, artan gıda fiyatlarını, küresel ekonomideki ticarî dengesizlikleri konuştu. Ekonomik göstergelerin verdiği gücü arkasına alan Babacan, G-20'de en çok dikkat çeken bakanlardandı...