Bu hafta bir kitap okudum. Kitap bizim eve gireli 14 Haziran’da 65 yıl olacak.

Kitabı babam 1957 yılında almış, mavi bez ciltle ciltlettirip kapağın sağ altına da adını yazdırmış. Babamın kütüphanesindeki birçok kitap ciltlenerek girmiş kütüphaneye. Amaç kitabın daha uzun süre korunması.

Kitap ciltletmek ya da cildin bugün ne kadar kullanıldığıyla ilgili bir fikrim yok.

Kitabın sayfaları sarı. Hem kâğıdın hamurundan hem de üzerinden 65 yıl geçmiş olmasından dolayı.

Kitabın içinde küçük bir kâğıtta şöyle bir not: ’’ 1.Okunuş: 1957 Hisaralan ’’.O köyde görev yaptığı sırada okumuş. Başka bir not olmadığından ‘’ 2.Okuma: Haziran 2022 Balıkesir ’’ şeklindeki ikinci notu da ben düşmüş oldum kitabın sonun. Tam altmış beş yıl sonra…

Babamın on yıl önce vefatından sonra, (Allah rahmet eylesin) onun kitaplarından bir kısmı da benim kütüphaneme geldi. Yıllardır da benim kütüphanemde duruyor.

Duruyor da niye okumadım? Doğrusu bunu çok düşünmedim ama galiba ‘’baskısı ve kendisi de eski olan kitabın içeriği de eskimiştir artık’’ gibi sığ bir düşünce olabilir bunun sebebi.

Peki, nereden icap etti de şimdi okumayı düşündüm. Bu sorunun da net bir cevabı yok ama doğru cevabın civarında gezinme babında birkaç sebep söyleyeyim. Tahminî, bana en yakın gelen sebepler…

Birincisi, kitabı babam 65 yıl önce almış, içine şöyle bir not ile birlikte tarihini de atmış: ‘Bu kitap Manisa’ da 14.06.1957 Cuma günü Zeki ile beraber kitapçıdan alınmıştır. Öğretmen Halim AYYILDIZ

(Babamın bahsettiği kişi Zeki CANBULAT babamın çok yakın akrabası, samimi dostu. Din görevlisi, samimi bir müslüman. İzmir Bornova’da, Kepsut’ta ve Balıkesir’de merkez vaizliği görevlerinde bulunmuş ve 1984 yılında Rahmet-i Rahman’a kavuşmuş bir büyüğümüz. Yenikavak köyünde medfundur. Rabbim Rahmet eylesin.)

Birincisi, babam kitabı değerli bulup almış.

65 yıl önce alınmış bir kitabı elime almak, 65 yıl öncesine uzanmak cazip bir şeydi. Ayrıca kitabın adı da cazip ve merak uyandırıcı:‘’İlim Bakımından İSLAMİYET, Müellifi M. Zerrin AKGÜN, Ankara Hâkimi, 2. Baskı, Ankara 1995, Diyanet İşleri Reisliği Yayınları No:31/19.’’

(Yazar M. Zerrin Akgün’ün başka eserleri de var: İşte İnsan, İslamiyet Bakımından Babili BAHALİK ve Hukuki Durumları, Kıymetli Evrak Hukuku, Mera Hukuku, Evlilik Hukuku. Kitaplarının çoğunun 2. El kitapçılarda ve sahaflarda bulunduğu anlaşılıyor. Ayrıca Kasım 1948’den itibaren Sebilürreşad’da Büyük Peygamber, Yüce Peygamber, Ezan-ı Muhammed, Esrar-ı Kâinat… gibi çeşitli şiirleri yayınlanmış.)

Bir de, insan, 65 yıl önceki bakışla, zamanın ilim seviyesiyle İslamiyet nasıl görülmüş, merak ediyor. Bu sebeple okumaya başladım ve kitabı okudum.

Kitabın ele aldığı konulara da birkaç cümle ile göz atalım:

Tarih boyunca Peygamber Efendimiz (S.A.V) hakkında ileri sürülen iddialara kendi yerli kaynaklarımız ve batılı kimi fikir adamlarından alıntılarla cevap veriyor yazar. İslamiyet ile Hristiyanlık arasındaki farkları anlatıyor. İnsanlardaki din duygusuna kadim zamanlardan bugüne, ‘’biz’ ’den ve batılı filozoflardan alıntılarla bir bakış ortaya koymuş. Eski Mısırlılar, Asuriler, Keldaniler, Fenikeliler, Etiler, Eski Türkler, Eski Yunanlılar, Eski Romalılar, İbraniler, Hintliler ve Çinlilerdeki din duygusunu irdeliyor.

Metafizik bakımından din ihtiyacı işlenen bir başka konu.

Kitapta bir bölüm ‘’Kitapta İsimleri Geçen Şahısların İslamiyet Karşısındaki Mevkilerini Gösterir Cedvel’’ adını taşıyor. Bu bölümde Hz. Fatıma, Hz. Hatice, Hz. Aişe, Hz. Hafsa, Hz. Meryem, Dört Halife, Varaka Bin Nevfel, Ebu Hureyre… gibi İslam Tarihi’nde önemli bir yer tutan birçok şahsiyet hakkında bilgiler veriliyor.

LÜGATÇE bölümünde de Resul-u Ekrem, Fahr-ı Kainat, Akıl, Vahiy, Buhari, Müslim, Ruh, Hadis, Riyazü-s-Salihin, Ateizm, Deizm, Teizm, Kadîm, Ezelî vb. sözcükler ile ilgili geniş açıklamalar var.

Kitabın dili müstakil olarak kendinden bahsettirmeyi hak ediyor.

Kitap 1955 basımı olunca, dil de o zamanın ruhuna uygun. Ancak bu konuda meraka değer soru şu:

O tarihlerde kullanılan bu dil, günün, genel-geçer herkesin kullandığı bir dil miydi? Yoksa yazarımızın dili bu şekildeydi de diğerleri daha farklı, nispeten bugün de anlaşılabilecek bir dil mi kullanıyorlardı?

Birinci sorunun cevabı evet ise durum çok vahim. Zira, daha dün sayılabilecek bir tarihte yazılmış bu eserin büyükçe bir kısmını okuma-yazma bilenlerin büyük çoğunluğu anlayabilecek durumda değil. Üniversite mezunları dâhil!

Dil bu kadar hızlı değişir mi? Ya da,

Dil bu kadar hızlı değişmeli mi? Ya da,

Dilde bu kadar hızlı bir değişim normal mi? Doğal mı? Olağan mı?

İkinci sorunun cevabı evet ise, o durumda da yazarın tercihi der, geçeriz.

Kitabın diline misal olmak üzere birkaç cümle alalım:

‘’Resul-i Ekrem, Al-i İmran suresindeki emre tebean Necran Hristiyanlarını mübahaleye davet etmişti…’’

‘’Hiçten hiçbir şey husule gelmez.’’ (Hamilton)

‘’… Herhangi bir cisim pek uzun asırlar sonra gözle görülemeyen şualar neşretmesinin bir neticesi olarak maddelikten çıkacak ve kuvvete inkılap etmek suretiyle kaybolacaktır… Uzviyet o kadar büyük bir süratle tegayyür etmektedir ki … … gerek maddenin gerek hayat cürsûmesinin ezeliyetinden bahsetmek ilmin vardığı neticelere aykırı düşer.’’

‘’Yed-i ulya yed-i sufladan daha hayırlıdır.’ (Hadis)

‘’… her türlü zaman ve mekandan münezzeh, kudretiyle her şeyi muhît, bir haddi ve nihayeti, karşı durabilecek bir zıddı bulunmayan, her şeyin hâlıkı olan bir Allah mevcuttur. Tecezzi ve tekessür ederek iki olamaz.’’

‘’…Bilhassa temiz kan, kalbi buteyn-i eyserinden çıkıp bütün vücudu dolaşarak, ensiceyi besledikten sonra, kirli ve işe yaramayacak bir şekilde kalbin üzeyn-i eymenine avdet edince derhal kalbin buteyn-i eymeninden, şiryan-ı reevi ismini taşıyan bir damarın, bu kanı alarak akciğere götürmesi ve bu kirli kanın hâmil bulunduğu hâmız-ı karbonu, ciğerlerdeki havaya terk ve havadaki müvellid’ü’l-hûmuzayı alarak temizlenmesi……’’

Eseri ilginç buldum. Yazar hakkında bir bilgiye maalesef ulaşamadım. Bir hukukçu olduğundan başka bir bilgimiz yok.

Sözü özü:

İster nostaljik duygularla, ister merak sâikiyle ya da başka bir sebeple olsun, kitap daima derin bir ilgiyi hak eden bir değerdir…

Biz de, eserin girişindeki ‘’Eser Hakkında’’ başlıklı yazıyı yazan Temyiz Mahkemesi Reisliğinden Emekli Ali Himmet Berki’ nin, yazısının sonuna koyduğu temenni ile bitirelim yazımızı:

’Cenab-ı Hak, Müellif Zerrin Akgün’ü dünya ve ahirette en güzel ve hayırlı mazhariyetlerle mükâfatlandırsın…’’