KUTLU DOĞUM haftasındayız. 
İnsanlığın kurtuluşu için gönderilen son ve en büyük peygamber, bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (S.A.V) doğum gününü kutlu haftayla kutluyoruz. 
Biliyorsunuz, O'nun doğduğu çağda dünyanın her tarafında cehalet, zulüm ve ahlâksızlık almış yürümüş, Allah inancı unutulmuş, insanlık korkunç ve karanlık bir duruma düşmüş, dünya yaşanmaz hale gelmişti.
Sevgili Peygamberimizin tebliğ ettiği İslâm dini ile dünya aydınlandı, tek Allah inancı ile kalpler nurlandı. 
Eşitlik, adalet ve kardeşlik geldi. 
O'na inanan toplumlar gerçek huzura kavuştu. 
O'nun doğduğu gecenin, insanlığın kurtuluşu için çok hayırlı ve mübarek bir başlangıç olduğunu unutmayalım, yaşamımızın her anında hatırlayalım derim. 
BİZ BİRİZ. BERABERİZ. KARDEŞİZ...
Ne buyuruyor sevgili Peygamberimiz; 
"Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez. Kim din kardeşinin ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir. Kim Müslümanın bir sıkıntısını giderirse, Allah da onun kıyamet sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslümanın kusurunu örterse Allah da kıyamet günü onun kusurunu örter.."
Fani bir dünyada olduğumuzu kabul ettiğimize göre, "insanoğlunun birbirine karşı beslediği kin, nefret, hasetlik nedendir?" sorusunun cevabını verebilecek kaç kişi vardır içimizde acaba?
Daha da anlamsız olanı, 'kardeşim' diye hitap ettiğinizde neden "ben senin kardeşin falan değilim" karşılığını verir insanoğlu?
Bileniniz veya bu konuda kendi kendine düşünüp cevabını arayanınız var mıdır acaba?
NEFRET ETTİĞİNİZ KİM VARSA...
Zaman zaman kendimi bu konularda sorguya alıyorum. 
Çok badireler yaşadım gelip geçmekte olan yaşamımda.
Değerli validemin ölümüyle başlayan Uğur'umun başına gelen talihsiz olayla devam eden süreçte önce kendim değiştim, ardından hayata bakışım, insanlara yaklaşımım çok değişti.
Yaşamda en büyük acının SABIR olduğunu öğrendim. Bu benim yaşamıma inanılmaz anlam katarken, geçmişte nefret duyguları taşıdığım kişilere bile 'kardeşim' dememi, onlara hoşgörüyle bakmamı, Yaradan'dan dolayı sevmemi beraberinde getirdi. 
Eğer içinizde birilerine karşı nefret duyguları taşıyan varsa, bunları aklından atamıyorsa, bu kutlu haftada aşağıdaki satırları tekrar tekrar okumalarını öneririm. 
AFFEDİN! ÖZGÜRLEŞİN..
Aslında, nefreti aşmanın tek yolu var: 
Affetmek...
Başkalarını affettiğimizde biz özgürleşiriz.
Nefret yaşamdan zevk almamızı, insanların güzel yanlarını görmemizi engeller.
Hiç kimse saf iyi ya da saf kötü değildir.
Salt kötülükleri görmek bir süre sonra şüphe, depresyon ve umutsuzluk denizinde boğar insanı. Nefret dolu bir yaşam, mutsuz bir yaşamdır.
Affetmek insanı derinleştirir.
Affetmek için, insanın ruhsal ve zihinsel olarak kendisini hazır hissetmesi gerekir.
Çünkü affetmek bir seçimdir.
Kimsenin zorlamasıyla affetmek mümkün değildir.
Affetmek bir süreçtir. Birdenbire affedişler bile bir sürecin ürünüdür.
Affetmeyi seçtiğinizde kimse size borçlanmayacaktır. Yani koşullu affetme yoktur.
Diğer insanın da sizi affetmesini, değişmesini veya sizin istediğiniz gibi olmasını beklemeyin.
Affetmek bir seçimdir.
Amacı sizin rahatlamanızdır, sizin özgürleşmenizdir.
AFFETMEK ACIYI HİSSETMEMEKTİR..
Nefret duyduğunuz kişinin yaşıyor ya da ölmüş olması sizin affetme sürecinde duyduğunuz acıların yoğunluğunda bir farklılık yaratmayacaktır.
O acılar sizin acılarınız.
Affetmek kolay değildir.
Fakat özgürleşmek için gereklidir.
Affetmek, o kişiyi sevmek değil.
Affetmek, o kişiyle konuşmak zorunda olmak değil.
Affetmek, o kişiyle ilişkiyi sürdürmek değil.
Affetmek, o kişinin beklentileri doğrultusunda davranmak değil.
Affetmek, o kişiyi kucaklamak değil.
Affetmek, o kişiyi suçsuz bulmak değil.
Affetmek, o kişiyi haklı bulmak değil.
Affetmek, o kişinin verdiği zararları telafi etmek için çaba göstermemek değil.
Affetmek kırgınlığın, kızgınlığın, nefretin hapishanesinden özgürlüğe çıkmaktır.
Affetmek artık acıyı hissetmemektir.Yapılanları zihinsel olarak unutmak zaten mümkün değildir.
"Duygusal unutma" affetmenin diğer adıdır diyor işin pirleri..
Cumanız mübarek ola..
.........